Vefasızlık: Billahi değmez…
Mütedeyyin kitlenin iç âlemi, hiç bugünlerdeki kadar huzursuz olmamıştı. Sanki içinden çıkılmaz bir halde şaşkınlık yaşıyoruz. Yolda çevirip soruyorlar, “nedir bu hal” diyorlar. İmtihan oluyoruz, diyorum. Daha önce yaşamadığımız kadar ağır bir imtihandan geçtiğimizi düşünüyorum, diyorum. Arkasından, “ne yapmalıyız?” sorusu geliyor. Mümince duruşlarımızı bozmasak, diyorum. Sabır, sekine, hüsnüzannı muhafaza, üslup güzelliğini koruma, mukabele-i bilmisil hiddetine kapılmama, önemli diyorum. Geçen baş başa görüşmede bir doktor arkadaş, “sizin hüsnüzannınız da çok fazla değil mi, bu kadar hakarete, aşağılamaya karşı öfkelenmemiz yanlış mı?” diye tepki gösterdi. “Ama biz hüsnüzanna memur değil miyiz?” dedim. İlave ettim; “öfke ile kalkan zararla oturur. Hukukun üstünlüğünü, adil yargının işleyişini talep etmenin dışında yol aramamak lazım…”
Geçtiğimiz ağır imtihanın bir bölümü de vefa ile ilgili. Hizmet Hareketi’ni hasım belleyenlere tek şey söyleyebilirim: Adaletten saparsanız, nefret ve kin sarmalında haddinizi aşarsanız, kaybedeceksiniz… Ama pusularda yıllarca bekleyip vefasızlık kılıcı ile eski dostlarını doğrayanlara ne diyebilirim? Televizyon televizyon dolaşıyorlar ve gazetelere manşet oluyorlar. Gördükleri itibar, sevildikleri için değil… Hizmet’e zarar verme adına, aranılan malzemeleri sağlıyorlar diye birkaç ay el üstünde tutulacaklar, sonra unutulacaklar. Çünkü dostlarına vefasızlık edenler, itibar gördükleri yeni yerlerde, “bize niye vefasızlık etmesin” diye ağırlanırlar.
Kimsenin her yaptığı doğru değildir. Hizmet Hareketi’nde de yanlış yapanlar olmuştur, oluyordur. İnsanız, farklı düşünürüz. Efendimiz’in (sas) buyurduğu gibi, “müminler birbirini yıkayan iki el gibidir”. Birbirimizin hatasını söyler, düzeltilmesine çalışırız. Yanlışlar, dostları hançerlemek için fırsat kollama bahanesi değildir.
Dost nedir? Dost, vefa ve güven zemininde kucaklaşmadır. Küsebilirsiniz, gönül koyabilirsiniz. Frekansınızın tutmadığı birileri tarafından ruhunuz sıkıştırılmış, şahsınız rencide edilmiş de olabilir. Kenara da çekilebilirsiniz. Diyelim, o dostluk yıllarında, size bir sır emanet edilmiştir, ya da hususi bir halden haberdar olmuşsunuzdur. Şimdi bir çatışmanın orta yerinde, “fırsat bu fırsat” deyip intikam için devreye girmek de neyin nesi? Hele hele önü arkası ifade edilmeden öyle laflar aktarır, yanlış anlaşılmaya, başka taraflara çekilmeye müsait öyle şeyler söylersiniz ki, milyonların muhabbet beslediği, hürmet ettiği insanların boynuna geçirilmek istenen yağlı ilmiği siz tutarsınız.
Vefasızlığı hazmedemiyorum. Sus, kenarda dur, sükût et, sabret, yangınlarını yüreğinde hapset, kendini unuttur, ama vefasızlık, ama şu başkalarının gözüne girme adına hançer üstüne hançer saplamalar, insanlığımı yakıp yıkıyor… O eski dostluklar, o candan kucaklaşmalar gözümün önüne geldiğinde, haykırmak geliyor içimden; değmez, billahi de değmez… Eski dostlarından tek birini kırmaya değmez. Vefasızlık edeceğime, yer yarılsın önden gideyim. Dostluğun hakkını vermeyeceksem, dostlarımı terk edeceksem, hücre hapislerinde sükût durmayı bin kere tercih ederim… Vefasızlığın bahçesinde gümrah bir zakkum olacağıma, milyonların duasında, dost bahçelerinde gül goncası olmak isterim… Çünkü vefa, dost bahçelerinin gülüdür. Bilirim, gülün dikeni vardır, ama katlanırım. Gülün hatırına küsmem, darılmam, dayanırım. Dayanırım zira birkaç nesildir biz millet olarak vefaya hasret kaldık…
- tarihinde hazırlandı.