17 Aralık: Dün ve Bugün!
Tam 10 yıl önce yine 17 Aralık önemli bir tarihti. Yarım asırdır iniş ve çıkışlarla devam eden Türkiye’nin AB süreci hakkında Brüksel’de o gün karar günüydü: Tam üyelik müzakereleri başlayacak ya da başlamayacaktı.Bu randevu, çiçeği burnunda AKP iktidarının ilk günlerinde yapılan Kopenhag zirvesinde alınmıştı.
Siyasî yasağı nedeniyle Erdoğan, genel başkan sıfatını taşıyor; başbakanlığı Abdullah Gül yürütüyordu. Tüm acemiliğine rağmen bu 2 yıl iktidarın AB sürecinde en hızlı reformları yaptığı dönem olmuştu. Türkiye’nin verilen ev ödevlerini asla yapamayacağını düşünen Avrupa liderleri bile sonuca şaşırmıştı.
Çünkü geçmişte AB’ye ‘Hıristiyan kulübü’ diyen bir siyasî kökenden gelen iktidarın, işi ciddiyetle ele alacağına dair ciddi şüphe taşıyorlardı. AKP’nin “gizli ajandası” olduğundan kuşku duyuyordu. Üstelik tecrübesiz bir iktidarın içeride Kemalist bürokrasinin muhalefeti ve dışarıda Irak ve Kıbrıs gibi zor sorunların üstesinden gelip, bir de ciddi reform yapması mucize olurdu.
Hâlbuki sadece iktidarda değil, toplumda büyük bir AB heyecanı vardı. Anketlerde tam üyeliğe destek yüzde 70’lerin üstündeydi. 17 Aralık tarihinde Türkiye lehine bir karar çıkarsa sanki “AB’ye gireceğiz; dertler bitecek” şeklinde süper iyimserlik vardı.
Heyecan sadece Türkiye ile sınırlı değildi. 11 Eylül şokunu yaşayan Batı ve özellikle de oradaki demokrat çevreler, Türkiye’nin AB üyesi olmasını, medeniyetler çatışması tezini boşa çıkaracak müthiş bir hamle olarak görüyordu. İslam dünyası ve Ortadoğu da süreci heyecanla izliyordu. Avrupa’nın Türkiye’ye kapıyı açması; demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi ilkelerin sadece Batı’ya ait değil, evrensel değerler olduğunu tescil edecekti. Belki günün birinde, otoriter rejimler altında yönetilen Müslüman ülkeler de bu değerlere kavuşacaktı. Batı’da yaşayan milyonlarca Müslüman da bu ilişkiyi, yabancı olarak görüldükleri bu toplumlardaki yarınlarına dair bir test olarak görüyordu. Arap dünyasının ilgisi öyle büyüktü ki, 200 Arap gazeteci de zirveyi izlemek için Brüksel’deydi.
10 yıl sonra bugün, Türkiye yine bir 17 Aralık tarihi ile yatıp kalkıyor ama bu kez içeride ve dışarıda hukuk, demokrasi ve özgürlükler alanında ilerleme değil, gerileme konuşuluyor. 10 yıl önce Batı’da ve İslam dünyasında Türkiye, gerçekleştirdiği reformlarla takdir toplarken, bugün internete denetim, yargıya müdahale, HSYK, MİT düzenlemesi, yolsuzluklar, medya ve iş dünyasına baskı nedeniyle Brüksel’den günaşırı eleştiriler geliyor. 2014, AB yılı ilan edilmesine rağmen yaşanan iç karartıcı gelişmeler nedeniyle müzakere sürecinin askıya alınabileceği bile ifade ediliyor. Obama, bir zamanlar İslam dünyasına model olarak gösterdiği Türkiye’yi arayıp hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilmesi uyarısında bulunuyor.
Hukuk, demokrasi ve medya özgürlüğü alanında yaşanan olumsuz gelişmeler, Türkiye ve Batı’da olduğu gibi Ortadoğu’daki parlak algıyı da her gün biraz daha karartıyor. AB standartlarında örnek bir demokrasi olma ufkunu, bugünlerde Suriye gibi bir muhaberat rejimine dönüşme kaygısı almış durumda. Öyle ki, çok dikkatli konuşan Cumhurbaşkanı Gül bile “Son dönemde yaşananlar sebebiyle bir zamanlar çok parlayan ışığımız aynı parlaklıkta değil.” diyor.
Hira ve Turkish Review dergilerinin düzenlediği “Türk-Arap Aydınlar Forumu”na katılan uzmanların analizlerinde de bu karamsarlık vardı. Yakın zamana kadar demokrasi ve ekonomi alanındaki başarısından etkilendikleri İslamî kökenli AKP’nin, devleti dönüştürmek yerine Ortadoğu’daki örneklere benzer şekilde devletleşme eğilimine girmesini hayretle izliyorlardı. Siyasî İslamî hareketlerin devletle imtihanının ele alındığı oturumda, Sudan’da yıllarca siyasî İslam hareketi içinde yer alan Prof. Abdüllatif Mekki’nin şu özeleştirisi çok dikkat çekiciydi: “Otoriteyi ele geçiren tüm İslamî siyasî hareketler, sivil ve dini tüm toplumsal hareketleri cüceleştirme eğilimine girer.”
Türkiye’deki toplumsal dönüşümde Hizmet’in rolü üzerine kitapları olan Mısırlı Prof. Muhammet Şarkavi, toplumun demokratik dönüşümüne büyük katkı yapan Camia’ya yapılan saldırı karşısındaki şaşkınlığı şöyle ifade ediyordu: “AKP’nin hem demokrasi hem İslamî ilkelere bağlılığı aşındı. Demokratik sivil bir hareket olan Camia’ya örgüt muamelesi yapmak, Mısır’da Sisi’nin İhvan’ı terör örgütü ilan etmesinden farksız.”
Keşke yaşadıklarımız korkunç bir kâbus olsa ve Türkiye içte, dışta heyecan uyandıran ilk 17 Aralık ruhuna geri dönebilse…
- tarihinde hazırlandı.