İslam ve Laiklik

Fethullah Gülen çevresinin düzenlediği "Abant Toplantıları"na İslami kesimlerden ateistlere, liberallere, sosyal demokratlara, muhafazakarlara uzanan geniş bir yelpazeden aydınlar ve akademisyenler çağrılır, konuşurlar.

Bu yıl Washington'da yapılan toplantıda Prof. Jenny White şunları söylemiş:

"Türk İslamı, daha bireysel ve moderndir. Farklı görüşlerin ifade edilmesi de ılımlılığı getiriyor. Keşke Türkiye'de İran'dan akademisyen çağırılarak tartışmalar düzenlense..."

Kasım 1994'te İstanbul'da "Milletlerarası Şiilik Sempozyumu"nda böyle bir tartışma yapılmıştı. İranlı din bilginlerine göre, imamet ve siyaset konuları iman meselesidir. Bizim din bilginlerine göre ise, imamet, hilafet ve siyaset konuları iman meselesi değildir, ayrı konulardır.

Bunun, Sünni ve Şii doktrin farklarından gelen sebepleri olduğu gibi, Osmanlı'dan ve Cumhuriyet'ten gelen köklü sebepleri de vardır. Bizde bunları görmeyip laikliği hep tehlikede sanmak, gerçek bir paranoyadır.

Laiklik dinlerin vicdanlara ve mabedlere kapatılması demekse, hiçbir din bununla uzlaşamaz. Dinlerin vicdan ve mabetten başka, sosyolojik ve kültürel yönleri ve eğitim kurumları vardır; başka türlü olamaz.

Öte yandan din, devlet eliyle uygulanmak ve pozitif hukukun yerine geçmek isterse, böyle bir din anlayışıyla özgürlüğün, insan yaratıcılığının ve modernleşmenin bağdaşması imkansızdır.

Laikliğin Jakoben bağnazlığından arınıp liberalleşerek inançların toplumsal ve kamusal alanda var olma özgürlüğünü benimsemesi... Din anlayışlarının da liberalleşip ılımlılaşarak devlete, siyasi sisteme ve hukuk düzenine karışmaması...

Toplumsal barış ve modernleşme ancak bu ikili gelişme ile mümkündür.

Peki, Türkiye'de laiklik yeterince liberalleşmiş midir? Din anlayışı liberal bir laiklikle çatışmayacak bir 'yenilenme'yi (tecdit) yapmış mıdır?

Buna cevap verebilmek için, tarihi gelişim, şehirleşme, eğitim, ekonomik ilişkiler, iletişim gibi sosyolojik dinamiklerin din anlayışlarını nasıl etkilediği konusunda sosyolojik bir bakış açısına sahip olmak şarttır.

Sosyal araştırmalar gösteriyor ki, Türkiye'deki İslam, liberalleşmiş bir laiklikle çatışmıyor. 19. yüzyıl Avrupasında sanayileşme, şehirleşme, eğitim gibi dinamikler Hıristiyanlıkta önemli bir dönüşüm yaratmıştı: Modernleşmenin getirdiği eşitlik ve özgürlük gibi yeni değerleri benimseyen 'Katolik Rönesansı' ve Protestan ülkelerdeki 'Metodist' cemaatler gibi. (Rene Remond, Religion and Society, in Modern Europe.)

Türkiye bu sosyolojik aşamayı yaşıyor. İlahiyatçıların yeni akademik çalışmalarında da, cemaatlerin okullaşmaya ve sermayeye yönelmesinde de bunu görüyoruz.

Çok tartışılan Fethullah Gülen hareketinde de bunu görüyoruz. Gülen hareketinde derin bir dini vecd ile birlikte, geleneksel İslami ilimler çağdaş bilimle ve özgürlük, eşitlik, diyalog, çoğulculuk gibi modern değerlerle meczediliyor; devlet sistemi olarak liberal bir laiklik benimseniyor.

Abant Toplantıları, bunun örneklerinden biri.

Laiklik bizde çağın liberalleşme düzeyine ulaşmış mıdır?

Elbette artık Tek Parti devrinde değiliz ama resmi ideolojinin bir tür "resmi kutsallık" kazanmış olması yüzünden etkileri sürüyor. Sayın Ahmet Necdet Sezer'in yazdığı bir Anayasa Mahkemesi kararında "İslamın özellikleri sebebiyle Batı türü laikliğin bizde uygulanamayacağı" şeklindeki anlayış, liberalleşme ve toplumsal barış konusunda çağdaş düzeye ulaşamadığımızın veciz bir ifadesidir.

Ama temel sosyal ve politik dinamikler liberalleşme yönünde olduğu için, hem din anlayışımızdaki yenilenme, çeşitlenme, laik devletle uzlaşma süreci daha da gelişecek, hem de bu genel gidiş elbette Jakoben refleksleri aşarak laikliği de liberalleştirecektir.

Türkiye, geliştikçe güzelleşen bir modeldir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.