Gurbet

Vefakar Anadolu insanının makus talihidir gurbet. Gidenler gittikleri yerde yaşarken, kalanların içindedir gurbet. Bazen kurtuluşun, bazen umudun adı olsa da, aslında sadece hüzündür gurbet. Gurbetin yaktığı sinelerden bazen hasret kokan türküler çıkar. Bazen de "canımı gurbet elde alma Yarabbi" diye içli bir dua.

Gidenler elbet bir vakit sonra, gamını yükünü çekemedikleri gurbet ellerinden baba ocağına geri dönerler. Ama ya dönemeyenler. Onlar deruni bir boşluğa düşer ve elleri koyunlarında kalakalırlar. Ve belki de hiçbir zaman bulamadığı özgürlüğü uğruna memleketini terk eden Nazım Hikmet gibi "Öldüğüme yanmamda, nasıl olsa er geç öleceğiz. Beni buralarda gömerler ona yanarım" diyerek haklı bir endişenin girdabında sıkışıp kalırlar. İşte bu endişenin sahipleri gurbeti iliklerine kadar yaşayan silahı ağlamak sermayesi umut olan gurbetçilerdir.Memleket özlemi ile yaşayan bu gurbetçilerin vücutlarının aslında bir tarafları yok gibidir.Kendi deyimleri ile sılaya hasret yaşayan hayat,toprağın sırtında ur gibidir.

Ben henüz 12 yaşında iken tanıdım gurbetin soğuk yüzünü. Babamın elimden tutup beni yatılı okula verdiği günün ertesinde anladım gurbeti. Çünkü değil sevdiklerimi, geride bıraktığım sevmediklerimi bile özlemeye başladığımı anladım. Ve aslında ben o gün herkesin bir gün sevmediklerini bile sevebileceğini anladım. Gurbetin oluşturduğu matemli gözyaşlarımı her gece kafama çektiğim yorganımın altında boşalttım. Fakat yinede ben şanslı sayılırdım. Çünkü gurbetimin sonunda vuslat vardı. Ama ya o vuslatı yaşayamayanlar. İşte asıl gurbeti onlardan dinlemek lazım. Çünkü yaşamayanın anlatması uyumayanın rüya görmesi gibidir. Bu yüzden gurbetin ne demek olduğunu ciğeri yanan gurbetçilerden dinlemek lazım. Sırf düşüncesinden dolayı 31 yıl gurbet ellerde yaşayan (yaşamak zorunda bırakılan) Kemal Burkay'dan dinlemek lazım. Vatan kelimesini duyduğu zaman bütün kemikleri sızlayan ve memleketine olan özlemini "Vatanımda bir kere secde bile edemiyorum" diyerek hıçkırıklara boğulan Fethullah Gülen'den dinlemek lazım. Ve belki de "Yurdu sevene kelepçedir gurbet" diyerek bir iftira sonucu memleketinden çıkarılan Erzurumlu Aşık Reyhani'den dinlemek lazım. Yada doymak için doğdukları yerleri terk eden ya Avrupa 'ya yada dünyanın başka memleketlerine hicret eden fakat ne kadar zaman geçerse geçsin memleketini asla unutmayan unutamayan gurbetçilerden dinlemek lazım. Ve gittikleri uzak memleketlerde yaşadıkları gurbeti kendilerine Kurbet sayan vefakar gurbetçi öğretmenlerden dinlemek lazım. Çünkü gurbeti iliklerine kadar yaşayan bu vatanperver öğretmenlerin her birinin ayrı ve bir o kadarda dokunaklı gurbet hikayeleri vardır.

Bu hikayelerden ilki Kuzey Sudan'ın başkenti Hartum'da tanıdığım Ali Akdoğan Bey'dir. Kahvaltı için bizi evine davet eden bu misafirperver insan henüz otuz yaşına basmış olmasına rağmen ağzından dökülen kelimeler yaşlı bir bilgenin konuşması kadar içten ve etkiliydi. Ona bu derinlik ve samimiyeti veren hiç kuşkusuz yaşadığı gurbetin verdiği manevi havasıydı. Çünkü Türkiye'de çok daha iyi şartlarda öğretmenlik görevini icra edebileceğini bildiği halde onu eğitime ve bilime aç insanların topraklarına sürükleyen İslam'ın ilk öğretmenlerinden olan Musab Bin Umeyr olmak duygusudur. Bu emelini gerçekleştirmek için hiçbir karşılık beklemeyen bu yiğit öğretmenin tek derdi buradaki insanların dertleri ile dertleşmektir. Afrika'nın bu mazlum insanlarına vereceklerini vermeden memleketine dönmemeye kararlı olan bu 'Yusuf Yüzlü,doğru sözlü, Hamza yürekli" insan bu uğurda ömrünün baharını feda etmiş ve öteleri bakmaya başlamıştır.

Örneklemek istediğim diğer gurbet abidesi ise Tanzanya'da öğretmenlik yaparken trafik kazasında hayatını kaybeden Erkan Çağıl ve eşi Arzu Çağıl'dır. Erkan Bey İstanbul'daki kurulu düzenini bırakıp Tanzanya'da öğretmenlik yapmak için yollara düşer. Gittiği ülkede kısa sürede çok sevilen Erkan Bey zenci olmalarına rağmen öğrencilerine zenci yerine "siyah incilerim" diye hitap eder. Sanki içine doğmuşcasına eğer ölürsen beni buraya defnedin diye eşine vasiyette bulunur. Bu isteğinden kısa bir süre sonra hayatını kaybeder ve görev yaptığı okulun bahçesine defnedilir. Eşinin ölümünden sonra iki çocuğuyla yabancısı oldukları bu coğrafyada yapayalnız kalan Arzu Hanım'ın herkes bir an önce Türkiye'ye dönmelerini isterler. Ancak Arzu Hanım "canımın yarısı Tanzanya'dayken Türkiye'ye nasıl dönerim" diyerek herkesi susturur. Kalbinde hüzün, gözünde yaş olmasına rağmen eşinin "siyah incilerim" dediği öğrencilerin eğitimine devam eder.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.