Bu bir ‘kimse var’ hikâyesi

Bu bir ‘kimse var’ hikâyesi

Marmara depreminden sonra bir televizyon programıyla başladı Kimse Yok Mu’nun hikâyesi. Program, talep patlaması yaşayınca dernekleşme yoluna gidildi ve 140 metrekarelik bir apartman dairesinden dünyanın dört bir yanına el uzatan bir dernek haline geldi. Düğündeki takıları getirenlerden tutun, kumbarasını gönderen küçük kıza varıncaya kadar milletin himmetiyle büyüdü de büyüdü.

1999 yılındaki Marmara depreminde enkaz altında kalanlarla onları kurtarmak isteyenler arasında yükselen bir soruydu: Kimse Yok mu? Ve bu soruyla başlayacaktı hikâye. Türkiye’nin dört bir yanından depremzedelere yardıma koşanların yanında Samanyolu TV de yerini alacak, anbean yayın yapacaktı. Yaptı da… Fakat iş, habercilikle bitmedi. Yankılanan yardım çığlıkları, kanaldakileri bir program yapmaya sevk etti ve ‘Kimse Yok Mu?’ adını verdikleri program çıktı ortaya. Yardım Zamanı, Sesimi Duyan Var mı?, Tut Elimden, Kardeşlik Zamanı ve Kimse Var mı? şeklindeki program isimleri de sıralanıverdi ilk toplantıda. Ekipten biri Kimse Yok mu? sorusunu nazara verince oybirliğiyle programın ismine karar verildi. Kanal, artık “Kimse Yok mu?” diyenleri, “Var” cevabını verenlerle bir araya getirecekti.

O yılları ‘Hey gidi günler’ diyerek anlatan yapımcı Ömer Önder, programın dernekleşme ihtimalini düşünmüyormuş bile. “40-50 aileyle program yaparız, tamam.” diye geçiriyormuş içinden. Fakat ilk programda telefonlar kilitlenmiş, sabaha kadar da faks yağmış kanala. Mağdur olanlardan tutun, yardım etmek isteyenlere kadar… Ertesi gün kanalın önünde ciddi bir kuyruk oluşmuş. Önder, gördüklerine inanamamış. Çatıya çıkıp, “Yardım etmezseniz intihar ederim.” diyen olmuş mesela. Aynı gün Önder’in adına para havale edenler, arayıp hesap numarası isteyenler de cabası. “Bir süre sonra yapımcılık yapamaz olmuştum.” diyen Önder, Kimse Yok Mu’nun program sınırlarını aştığını, dernekleşmenin zaruri olduğunu anlatıyor. Kamera arkasında yaşanan coşkuyu da paylaşmadan edemiyor: “Rejide, ‘kameraya hangi resmi seçeceğim, hangi duyguyu vereceğim’ diye beklersiniz ama biz çalan telefonlara kilitleniyorduk. ‘Allah’ım ne olursun ülkemiz bu aileye sahip çıksın, çocuğuna nafaka bağlansın’ diye dualar ediyorduk. İnanın kendi çocuklarımız için istediklerimizden çok daha fazlasını istiyorduk mağdur çocuklar için. Onların yüzü güldükçe biz de gülüyorduk.”

Bir apartman dairesinde dernek kuruldu

Program talep patlaması yaşayınca dernekleşme yoluna gidiliyor. Derneğin başına da depremzedelere yardıma giden ve kanaldakilerle tanışan Mehmet Özkara geçiyor. Ümraniye’de 140 metrekarelik bir daire tutuluyor. Bir muhasebeci, bir memur derken beş kişilik bir ekip masa başına oturuyor.

Kapıyı ilk çalan üç çocuklu bir aile reisi.İşsiz olduğunu, evine ekmek götüremediğini anlatıyor. Özkara, mahcup bir edayla, utana sıkıla yardım istediklerini hatırlıyor. Aile geri çevrilmiyor, ev tutulup bir yıllık kiraları veriliyor, iş bulunuyor. Takip eden günlerde derneğe bir telefon geliyor. Hattın ucundaki ses, altı aydır işsiz olduğunu, dayanacak gücü kalmadığını söylüyor. Ekip hemen harekete geçiyor ve belediyeyle görüşülerek bir simitçi tezgâhı verilmesi sağlanıyor.

Karşılaşılan hadiseler saymakla bitmez elbette. Biz gelelim derneğin asıl sahiplerine, yani millete. Şartları çok iyi olup bağış yapan da var, çocuğuna iki şişe süt alacakken birini yoksul bir aileye gönderen de. Örneğin asgari ücretle çalışan biri derneği aramış, “Evim kira, çocuklarımı okutuyorum. Ayda 10 lira versem kabul eder misiniz? Çorbada tuzum olsun.” demiş. İki çocuklu bir başka aile çıkagelmiş bir gün. Oğullarına sünnet düğünü yaptıklarını söyleyip, takılan altınları bağışlamak istemişler. İmkânı olmayan bir hanım gelip, “Bağış yapacak gücüm yok ama dualarımla size destek oluyorum.” demiş.

Böylesi pek çok anı var Özkara’nın zihninde. Ama en tatlısı, derneğin ilk arabası olsa gerek. Bir avuç insandan oluşan ekip, yardımları belediye otobüsü ve minibüsle ulaştırıyormuş ailelere. Konyalı bir hayırsever “Arabam 2. el ama işinizi görür.” diyerek, arabasını bağışlamış. Bu bağış, dernekte bir bayram havası estirmiş tabii.

Gel zaman git zaman, 140 metrekarelik o daire yetmez olmuş ve dört katlı bir yer kiralamışlar. “Burası bize büyük. Daha küçük bir yer mi tutsak?” derken altı ay sonra oraya da sığmamışlar.

Derneğin kısa sürede rağbet görmesinin sebebi belli. Bir mahallede yangın bile çıksa yönetim kurulu toplanıp neler yapabileceklerini konuşuyor. Veya bir yerden şehit haberi mi geldi, hemen bir gönüllü başsağlığına gidip şehidin geride bıraktığı yetimi var mı, ailesinin ihtiyaçları neler diye bakıyor ve ihtiyaç halinde seferber olunuyor.

İlk yurtdışı yardımı Endonezya’ya

2004 yılında Endonezya’da yaşanan tsunami felaketinde Kimse Yok Mu Derneği, Türkiye’nin yurtdışına uzanan yardım eli oluyor. Açe’deki yaraları sarmak için kampanya başlatılıyor ve halk müthiş bir teveccüh gösteriyor. Fakat derneğe yağan yardımları koyacak depo yok. Hemen bir depo kiralanıyor, gönüllüler canla başla çalışıp dizayn ediyor. Dernek yönetimi Endonezya ile irtibata geçiyor. Oradaki Türk öğretmenler, ihtiyaçlarla ilgili rapor hazırlıyor. Bağışlar, Endonezya’ya gönderiliyor ve orada ilk olarak sıcak yemek çadırı kuruluyor. Dernek yetkilileri Endonezya’ya varmadan oradaki altyapı, Türk öğretmenler tarafından hazırlanıyor ve Mehmet Bey’leri orada bir Kimse Yok Mu çadırı karşılıyor. Daha sonra Pakistan, Filistin-Lübnan, Peru, Bangladeş, Sudan-Darfur, Gürcistan-Osetya, Myanmar, Çin, Gazze ve Haiti için düzenlenen yardım kampanyalarıyla Kimse Yok Mu’nun uluslararası yolculuğu devam ediyor. Bir başka şehre yardım götürmeyi dahi hayal edemeyen dernek gönüllülerine dünyanın dört bir yanına yardım götürmek nasip oluyor.

İlk personel ve gönüllü hâlâ koşturuyor

Derneğin ilk personellerinden Alev İstanbullu, televizyondan takip ettiği Kimse Yok Mu programının derneğe dönüştüğünü duyunca iş başvurusunda bulunmuş. Eh, başvuru için kapıda kuyruklar da yokmuş. İşe alınmış ve beş kişi, o apartman dairesinde çalışmaya başlamış. İlk günler çuval çuval mektupları okumakla geçmiş. Sonra aile ziyaretlerine başlamışlar. Zamanla onların parçası oluvermişler. Öyle ki karnesini alan çocuklar Alev Teyze’lerinin elini öpmeye gelirmiş. 2004’ten beri irtibatını koparmadığı birçok aile var. Hukuk mezunu Alev Hanım’a “Neden avukatlık yapmıyorsunuz?” diye sorduğumuzda “Biz halkın himmetine aracılık ediyoruz, yardım etmek isteyenlerle yardım almak isteyeni buluşturuyoruz. Bunun tadı kariyerle ölçülemez.” diyor.

İlk gönüllülerden Hülya Kabaca da, derneğin afişini görüp gönüllülük başvurusunda bulunmuş, o gün bugündür hayırda koşturuyor. “Kendi çapında küçük bir dernekti. Bu kadar büyüyeceğine ihtimal vermezdim.” diyen Kabaca, gittiği ilk aileyi unutmuyor. Aile o kadar yoksulmuş ki, evin beş yaşındaki çocuğu sütün tadını bilmiyormuş. Derhal yardım yapılmış, erzak kolileriyle bol bol süt götürülmüş. Çocuk sütü içerken Kabaca da, anne de hüngür hüngür ağlıyormuş. O, hep dramatik hikâyelere rastlamamış. İki katlı evi olan bir amca ısrarla yardım istiyormuş mesela veya evini oğlunun üzerine geçiren bir başka amca, “Yardım almadan şurdan şuraya gitmem.” diyormuş. Bin bir çeşit insan görmüş 10 yıl içinde. Daha çok şükretmesi gerektiğini anlamış her bir ailede. “Yenmeyen bir yemeğin tadını bilemezsiniz. Keşke herkesin gönül penceresi açılsa ve herkes bu lezzeti alsa, o zaman kimse derneğimize engel çıkarmaz.” diyor ve herkesi gönüllü olmaya davet ediyor.

Yardım alan ilk aile: Dernek benim yuvam

Eşinden ayrılan ve iki çocuğuyla ortada kalan Fahriye Hanım, derneğin yardım ettiği ilk mağdur ailelerden. O, Kimse Yok Mu adını televizyonda görünce derneğe mektup yazmış yazmasına ama ‘Nasılsa cevap vermezler’ diye düşünüyormuş. Deprem dolayısıyla çok fazla mağdur olduğunu, kendisinden kötü durumda olan aileler varken kapısının çalınmayacağını sanıyormuş ama yanılmış. Zira birkaç gün sonra iki hanım kapısını çalmış. O günlerden, “Evim çok kötüydü. Fareler eşyalarımı kemiriyordu. Çocuklarıma yedirecek ekmek bulamıyordum ve çaresizdim.” diye bahseden Fahriye Hanım, dernekle karşılaşmasını dualarına bağlıyor. Kışın yakacak odunu olmadığı bir akşam eski ayakkabıları yakarak çocuklarını ısıtmaya çalışmış, o gece çok ağlamış. Ertesi sabah dernek yetkililerini kömür ve erzaklarla bulmuş kapısında. O gün bugündür derneğin kendisini yalnız bırakmadığını ifade ediyor. Aynı sokakta oturduğu babasının kapısını çalamadığını, zengin olan sülalesinin hiçbir yardımda bulunmadığını anlatan Fahriye Hanım, “Benim ailem, benim yuvam bu dernek. Ben mağdurum, onlar aracı. Rabb’im bizi buluşturdu.” diyor ve ekliyor: “Ne zaman derneğin adını duysam burnumun direği sızlar. Çocuklarımın ileride bu derneğe faydalı olması için çok dua ediyorum.”

Peru cumhurbaşkanı ve başbakanı bizi görünce şaşırdı

Derneğin uluslararası ilişkileri geliştirmede büyük rol oynadığını anlatan ilk başkan Mehmet Özkara, Peru’ya giden yardımlarla ilgili bir anekdot paylaşıyor: “Peru’da deprem olmuş fakat aradaki saat farkından dolayı henüz deprem haberini almamışız. Gece yarısı bir telefon geldi ve Fethullah Gülen Hocaefendi ile konuşma fırsatımız oldu. Kendisi, “Peru için bir kampanya yapabilir misiniz?” diye sordu. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber yönetim kurulumuz toplandı ve Peru’ya bir ekip gönderdik. Oradaki yetkililer bizi görünce çok şaşırdı. Arkadaşlarımızı bakanla ve başbakanla görüştürdüler. Başbakan, “Peru’ya gelen yardım kuruluşu yok. Türkiye nerede, Peru nerede? Siz nasıl geldiniz? Hem siz Müslüman bir ülkesiniz, biz değiliz.” diyor. Derneğimiz orada 360 prefabrik ev yapıp anahtar teslimlerini cumhurbaşkanı yapıyor. O da Türkiye cumhurbaşkanına ve meclis başkanına bir teşekkür mektubu yazıyor. Bizim yetkililerimiz de, “Biz ne zaman Peru’ya yardım yaptık?” diye soruyor ve mektuptaki Kimse Yok Mu ifadesine dikkat kesiliyorlar. O zamanın Meclis Başkanı Köksal Toptan, derneği arayıp görüşmek istiyor. Peru Meclisi’nde Peru-Türkiye dostluk grubu kurulduğunu söylüyor. Sonrasında Türkiye’den bir milletvekili heyetle Peru’ya gidiyor ve karşılıklı büyükelçilik açma kararı veriliyor.

Kaynak: http://www.zaman.com.tr/cuma_bu-bir-kimse-var-hikayesi_2250926.html

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.