‘Hira’dan insanlığa ‘yeni ümit’

Farklı ırk, mezhep ve geleneklerden Müslüman düşünürler aynı amaç için Gaziantep’te bir araya geldi. Toplantıda ‘Peygamber hayatını günümüz dünyasına nasıl taşıyacağız?’ sorusuna ortak cevaplar arandı.

Gaziantep Şehit Kamil Kültür ve Kongre Merkezi’nin konferans salonunda sadece koltuklar dolu değil. Merdivenler, kapı ağızları, kolon dipleri… Neredeyse boş yer yok. Hem dinlemeye hem de konuşmaya gelenler kalabalık. Salondakiler, ten rengindeki zenginlik kadar nitelik itibarıyla da dikkat çekici. İslam âleminin dört bir yanından, 60 ülkeden, din âlimleri, akademisyenler, ilim ve fikir adamları var. Türkiye’den de özellikle Doğu’dan kanaat önderleri, Diyanet çalışanları toplantıya iştirak ediyor. Bugüne kadar bir araya gelme imkânı bulamamış böylesi bir heyetin aynı çatı altında buluşması bile başlı başına tarihe not düşülecek hadise. Onları buluşturan sebep Yeni Ümit ve Hira dergilerinin düzenlediği Peygamber Yolu Sempozyumu. İki gün süren programda İslam’ın gelişinden 14 asır sonra modern dünyada Müslüman kalmak isteyenler için çözüm önerileri sundular. Aslında her birinin mücadelesi faklı; Afrika’da açlık, sömürge, iç savaş; Arap yarımadasında insan haklarına saldırı, baskı, cehalet; Pakistan, Hindistan ve Afganistan’da kardeş kavgası, ırkçılık bitmiyor. Türkiye gibi ârafı yaşayan ülkeler ise imanı muhafaza etme mücadelesinde. Problemler çok; ama herkes çözümün tek olduğu konusunda hemfikir. Zaten bu sebeple konuşulanlar ‘Sosyal Problemlere Peygamber Yolunda Çözümler’ başlığında toplanmış. Faslı Profesör Ahmed el Bûkîlî’nin “Buraya Efendimiz’i (sas) ziyarete gelir gibi geldim.” cümlesi ise toplantının manevi boyutunu anlamaya yetiyor.

Türkçe, Arapça, Fransızca, İngilizce ve Kürtçe simultane çeviri yapılan sempozyumda içtimai hayatı sistematiğe sokacak Hz. Peygamber’in dünyası, problemlerin çözümü olarak sunuldu. Konuşmacıların cevaplamaya çalıştığı kritik soru, “Peygamber sünnetini neden bu çağa taşıyamıyoruz?” sorusuydu. Bu çerçevede en çok İslam âlimlerine yüklenen sorumluluk dikkat çekiciydi. Nijerya Fetva Kurulu Başkanı İbrahim Salih el Hüseyin’in âlim tanımı, altı çizilen cümlelerden biriydi: “Hak’tan başka hiçbir şeyden korkmayan âlimlere ihtiyacımız var. Politikacıların dahi korktuğu âlimler. Sünnetten uzaklaşmak Müslümanları kimsesiz bıraktı. Efendimiz’in kandili, şaşkın insanların yolunu aydınlatabilir. Peygamber yolunda giden âlimlere danışmadığımız, siyasetçilerin eline düştüğümüz için bu hâldeyiz. Âlimlerin İslam dünyasını ayağa kaldırma sorumlulukları vardır.” Âlim sorumluluğuna bu kadar atıf yapılması, konuşmacıların dünyadan yüzlerce din adamını bir arada görme fırsatını kaçırmak istememesindendi muhtemelen.

İslam dünyasının Hz. Peygamber’in sünnetinden uzak kalışının bir diğer sebebi ırkçılıktı anlatılanlara göre. Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Müslümanlığımız ırkçılığı, diktatörlükleri, savaşı, katliamları, işgalleri, kıtlığı, cehaleti ortadan kaldırmıyorsa yeniden Peygamber sünneti üzerinde düşünmeliyiz.” diyordu. Aslında Hz. Peygamber’in hayatını sadece âlimler değil, her Müslüman öğrenip hayatına düstur edinmeliydi. “Hacer-ül Esvet’i öpmek için adam dövmek” anlayışını örnek veren Görmez, günümüz müminlerinin sünnet algısının çarpıklığını anlattı.

Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Cüneyd Gökçe’ye göre, günümüzdeki tefrika sebepleri arasında ırkçılığın yanında, bölgecilik, aşiretçilik, fırkacılık, mezhepçilik, köylülük-şehirlilik, cinsiyet, fakir ve zengin ayrımını da saydı. Fakat bunların içinde en korkutanı ırkçılık ve bu adaleti dahi tarumar edebilir.

İslam âlimleri dertli!

Dünyanın dört bir yanından gelen İslam âlimleri dertliydi. Çözümünü aradıkları problemler büyüktü. Dünyanın bütünü ele alındığında İslam ülkelerinin başındaki belalar saymakla bitmiyordu. Belki de Hz. Peygamber metodunu eksik gedik bugüne taşımanın karşılığıydı tüm bunlar. Son zamanlarda suların durulmadığı bir ülkeden, Mısır’dan da dertli bir âlim vardı. Mısır Müftüsü Prof. Dr. Ali Cuma. İslam âleminin başındaki sorunlardan en büyüğünün fakirlik olduğunu söylüyor ve “Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” hadisini hatırlatıyor. Zekât, sadaka vererek, vakıf kurarak sosyal eşitliğin sağlanabileceğini kaydediyor. Ona göre, bir Müslüman’ın öğrenmesi gereken ilk hadis “Acıyana Allah acır.” Aslında mesaj açık; yeryüzündekilere acırsan gökyüzündekiler de sana acıyacaktır. Mısır’da ortalama bir çalışanın 8 saat yerine 30 dakika çalıştığını ifade eden Cuma’ya “Müslümanlar çalışırsa, zekâtını verirse fakirin kalmadığı günlere ulaşmak için sebep yok. Çünkü zekât, ekonomi çarkını döndürecek önemli bir sistem.” Prof. Dr. Osman Güner ise fakirliğin, nimetlerin eksik ya da yetersiz olmasından değil, kaynakların kullanımındaki adaletsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizlikten kaynaklandığını söylüyordu.

İslam dünyasına hem kendi içinde hem de Batı’dan en çok yöneltilen eleştirilerden biri kadına bakış açısı belki de. Bu çarpık algının sebebi dini, Kur’an ve sünnet birlikteliğiyle yorumlayamayan Müslüman toplumların cehaletiydi. Prof. Cuma’ya göre bu konuda, hadis ve ayetler bağlamından kopartılarak sunuluyor. Bu anlayışı bir örnekle anlatıyor: “Kadın ve erkek bir elmanın yarısı gibidir. ‘Erkeğin kadına bir derece üstünlüğü vardır’ hadisinin yanı sıra Efendimiz, erkeklere, ‘Sizin hayırlınız karısına hayırlı olanınızdır’ der. Bu iki hadis ayrı ayrı çok başka sonuçlar ortaya çıkarabilir.” Cezayirli akademisyen Prof. Dr. Abdurrezzak Gassum, Peygamber Efendimiz’in eş, çocuk ve sahabe-i kiramla ilişkisinden örnekler vererek meseleyi aydınlatmaya çalışıyor. Ona göre, Hz. Peygamber’in çocuklarıyla özellikle Hz. Fatıma ile ilişkisi farklı boyutlardaydı. Koca olarak da sorumluluklarını eksiksiz yerine getiriyordu. O, örnek ve model bir babaydı. Hanımlarına sövdüğü, hakaret ettiği, onları dövdüğü vaki değildi. Kadının İslam’da dövüleceği iddia ediliyor fakat bunlar Hz. Peygamber’in hayatında görülmüş, işitilmiş şeyler değil. Evinde farklı ırklardan birden fazla eşi vardı ancak adalet hâkimdi. Ancak o, sevgi ve hoşgörü içinde geçinebiliyordu. Hz. Muhammed’in (sav) sahabeleriyle ilişkisine bakıldığında da bu ilişkinin muhabbet içinde olduğu görülüyordu. Sahabe, her zaman Hz. Muhammed’i görmek istiyor, ondan uzak kalamıyordu.

Âlimin rolünü kim belirleyecek?

Sempozyumda en fazla vurgu yapılan konunun İslam âlimine düşen roller olduğundan bahsetmiştik. Mısır’ın dünyaca ünlü din ve eğitim kurumu El-Ezher’in öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Fethi Hicazi işte bu sorumluluklardan birinin ‘tebliğ’ görevi olduğunu söylüyor. Ona göre, Âlimlerin üzerindeki emanet çok ağır. Doğru yoldan sapmamaları için Efendimiz’in sevgisiyle dolu olmalılar. Âlimler hem öğretmen hem de öğrenci gibi davranmasını bilmeli. Peki, âlimin rolünü kim belirleyecek? Siyasetçiler mi, ekonomistler mi, aydınlar mı? Cezayirli Prof. Dr. Muhammed Babaammi’ye göre, Kur’an ölçüyü koyuyor. Amaç, ilim için ilim yapmak değil, ümmet için ilim yapmak. Tabii ilim amelle ilişkili olduğu sürece anlam kazanıyor. Teoriler, ideolojiler, felsefeler insanı mutlu etmek konusunda başarısız. İnsanı ötekileştiriyor. Babaammi, “Allah size ‘Müslümanlar’ diye hitap ediyor, İslamcılar değil.” sözüyle bir nevi dini ve ideolojiyi birbirinden ayırmak istiyordu. ‘Türklerin ifadesiyle tebliğ ilahiyat fakültesi mezunlarının, Araplara göre ise şeyhlerin işidir’ kabulünün aksine tebliğin, tüm Müslümanların görevi olduğunu vurguluyor Babaammi. Ona göre, Müslüman tarafsız olamaz, o ancak Peygamber’in tarafındadır. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin sözlerine atıf yapan Cezayirli akademisyen, “Başkalarını aydınlatmadan önce kendini yakman gerek.” diyerek âlimin yükümlülüğünü dillendiriyor. Diğer yandan uluslararası eğitim faaliyetlerine işaret ediyor: “Fetihten sonra hicret yok denilir. Ama bugün önemli bir hicret yaşanıyor. Yoksa hizmetin en küçük bir genci nasıl ahlaktan dersler verebilirdi bize...”

Cezayir Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdurrezzak Gassum, sempozyuma iştirak eden âlimlerin, mes’uliyet duygusunun şuurunda olarak inisiyatif ve sorumluluk almaları gerektiğine dikkat çekiyor. Ona göre, dini temsil eden âlimler önce İslam’ı yaşamalı. Suudi Arabistan başmüftüsünün ‘kiliselerin yıkılması’ ile ilgili beyanatını da eleştiren Gassum, “Bir İslam ülkesinde bir tek Hıristiyan bile yaşasa, onun hukukuna saygı gösterip hakkını korumamız gerekir. Çünkü onların hakkı, bizzat Cenab-ı Hak tarafından korunuyor. İslamofobinin kol gezdiği günümüzde, bu tür beyanlar sıkıntıları daha da artırır.” diyor.

Sempozyumun özel konuklarından biri Hindistan Yeni Delhi İslam Merkezi Başkanı 87 yaşındaki Mevlana Vahudiddin Han’dı. Bükülmüş beli, uzun beyaz sakalları, kalın çerçeveli gözlükleri, ayaklarına kadar inen şalı ve vakur duruşuyla dikkat çekiyordu. Hintli âlimin sözleri, Türkiyeli Müslümanlar için gurur vericiydi. Yaptığı konuşmayla hem ağladı hem de ağlattı: “Türk insanı, sahabenin 7. asırda yaptıklarını bu asırda yapıyor. Bu ülkenin insanından çok ümitvarım. Yapılan hizmetleri gördüm ve çok mutlu oldum. Ben yaşlı bir adamım, bilmiyorum ne zaman öleceğim. Ancak ümitle öleceğim. Çünkü bu ülkedeki kardeşlerim, benim ve Fethullah Gülen’in arzu ettiği misyonu tamamlayacak.” Türkiye’ye gelişini bir keşif yolculuğuna benzetiyordu. “Bu gezide Fethullah Gülen’i tanıdım. 21. yüzyılda bu dönüşümü yapacak olan sizlersiniz. Kardeşim Gülen, modern çağın şartlarını fark etti. Hepsi kahramanca mücadele eden bir kadro yetiştirdi.” şeklindeki sözleri Türkiye’nin İslam dünyasındaki algısını anlatıyordu.

Sempozyumların devamı gelmeli

Sempozyum kapanırken herkesin temennisi aynıydı: Devamı gelmeli! Mısır Müftüsü Cuma’nın bir de önerisi vardı; sempozyumda ifade edilen fikirler pratikleşmeli, kurumsallaşmalı. Prof. Dr. Suat Yıldırım da, “Konuları daha ayrıntılı bir şekilde irdeleyen organizasyonlar yapılmalı.” tavsiyesini dile getirdi. Eski Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na göre her birimizin hayatında Kur’an’ın ve sünnetin canlı örnekleri yeşermeli. Farkında olmadan Kur’an’ı ve sünneti bir meta gibi görme yanlışlığından kurtulmalıyız. Çünkü Nebevi ahlakı ve Kur’an ahlakını esas alan, ferdî, ailevî ve sosyal hayatını kolaylaştırabilir, dünyaya rağmen mümin kalabilir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.