Dayatma içişlerine müdahale
Türk hükümetinin ülke içinde başlatıp sınır ötesine taşıdığı kara propaganda kabul görmüyor. Başkentler, Ankara’nın diplomatik teamüllere uymayan, hukuki zemini bulunmayan ‘kapatın’ dayatmasını iç işlerine müdahale olarak algılıyor.
Çok değil, birkaç yıl evvel uzak coğrafyalardan bir devlet başkanı Ankara’yı arar. Telefona çıkan mevkidaşına ülkesinde faaliyete gösteren Türk Okulları’ndan sitayişle bahseder. Yenilerinin açılması için gönüllü eğitimcilere ricada bulunmasını ister. Ülkesinde model teşkil edecek bir kız lisesine ivedilikle ihtiyaç duyduklarını anlatır. Türk mevkidaşı söz konusu okullardan duydukları memnuniyeti aktardıktan sonra muhatabına istediği kız lisesi ile ilgili girişimde bulunma sözü vererek kapatır telefonu. Aynı gün ilgili ülkedeki Türk Okulları müdürüne ulaşıp mevkidaşından dinlediği övgüleri kendi takdirleriyle birlikte aktarır. İvedi şekilde o ülkede bir de kız lisesi açmalarını ister. Gönüllü eğitimci, kız lisesi projesine 2 yıl önce başladıklarını, bir-iki yıl zarfında da hayata geçireceklerini söyler. Görüşme karşılıklı dualarla son bulur…
Geçen yıl iki lider bir kez daha Türk Okulları’nı konuşur. Bu kez Ankara’dan açılır telefon. Türk muhatap önceki görüşmelerin aksine bu sefer Türk Okulları’nı, gönüllü eğitimcileri nefretle kötüler dost ülke liderine! Telefonda duyduklarına anlam veremeyen devlet başkanı, kurduğu alelade geçiştirici cümlelerle kapatır telefonu. Ardından yardımcılarını Türk Okulları müdürüne gönderip meselenin aslını öğrenir. Çok geçmeden bir vesile ile yıllardır ülkesine karşılıksız hizmet eden öğretmenleri sarayda ağırlar. Ankara’dan gelen ‘kapatın’ talebine rağmen ülkesindeki çalışmalarını sürdürmelerini, her konuda arkalarında olduklarını söyler. Duruşunun lafta kalmadığını göstermek için bir tören düzenler, adanmış eğitimcileri devlet nişanıyla onurlandırır. Ekranlara yansıyan ödül töreni Ankara’da krize yol açar!
Benzer bir sahne önceki hafta yaşandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 21 Ocak’ta düzenlediği Afrika Boynuzu (Etiyopya, Somali ve Cibuti) seferinde mevkidaşlarından iki yıl önce kefil olduğu Türk Okulları’nı kapatmalarını talep etti! Devlet başkanlarının bu talebe nasıl karşılık verdiği henüz sır. Ancak yerel basına yansıyan haberler Türk liderin istediğini alamadan ülkesine döndüğü yönünde. Nijerya’nın saygın gazetesi Leadership, Erdoğan’ın okulları kapattırmak için Afrika’da ülke ülke dolaşmasını yerden yere vurdu. Türkiye’nin kendi eğitim sorunlarını dahi çözemediğini yazan gazete, okul kapatma girişimini tarihe geçen şu sözle eleştirdi: “Erdoğan, az gelişmiş oldukları için Afrikalıları moron (aptal) zannediyor!”
Afrika’dan eli boş döndü!: Erdoğan’ın son Afrika ziyaretiyle küresel boyutta açık ettiği ‘Hizmet Okulları’nı kapatma girişiminin diplomatik ve hukuki sonuçlarını, diplomatlar ve uluslararası hukuk uzmanlarıyla analiz ettik. Onlar ‘okul kapatma’ propagandasının önce Erdoğan’ı, ardından Türkiye’yi itibarsızlaştıracağını düşünüyor. Üçüncü ülkelerin, hükümetler arası anlaşmalarla kurulmayan bu okullara yönelik ancak kendi istedikleri takdirde, kendi hukuk ve mevzuatları çerçevesinde tasarrufta bulanabileceğini aktarıyorlar. Hiçbir ülkenin sırf ‘Ankara talep etti’ diye Türk Okulları’nı kapatma yoluna gitmeyeceğini öngörüyorlar. Hele de ortada Ankara’nın iddia ettiği suç unsurları yokken!
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden uluslararası hukuk uzmanı Doç. Dr. Cenap Çakmak, sınır ötesindeki Türk Okulları’nın bireysel girişimlerle açıldığını, kuruluşlarında herhangi bir hükümetler arası anlaşmanın yer almadığı için Ankara’nın istemesiyle kapatılamayacağını belirtiyor. Erdoğan’ın çıkışının uluslararası hukukta hiçbir geçerliğinin olmadığını vurguluyor. Okulların bulundukları ülke mevzuat ve yasalarına tabi olduğunu, her türlü tasarrufun ilgili ülkeye ait olduğunu aktarıyor.
Diğer taraftan bu talebin, farklı araçlarla baskı kurma hâlinin üçüncü ülke yönetimlerinde iç işlerine karışma/müdahale şeklinde algılandığına işaret ediyor: “Ortada okulların suç işlediklerine dair bir durum yok. Böyle bir durum yaşanırsa o zaman ilgili ülke kendine göre tasarrufta bulunur. Kaldı ki okulların birçoğunu o ülkede açılan yerel vakıflar kuruyor. Yani kendi insanları açıyor. Yerel makamların onay ve bilgisi dâhilinde çalışıyor. Dolayısıyla o ülkeler Türk hükümetinin okullarla ilgili değişen tavrını kaale almama meylinde. Erdoğan’ın okulları iç siyaset, şahsi menfaatler saikiyle hedefe aldığını görüyorlar. Süreç Erdoğan’ın şahsının yanında Türkiye’nin imajına ciddi zarar veriyor. Ülkemiz güvenilirliğini, inandırıcılığını yitiriyor!”
“Ak Parti kefildi, şimdi ne değişti?”: Eski Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin, diplomatik teamüller çerçevesinde Türkiye’nin üçüncü ülkelerde sivil girişimcilerin açtığı okullara yönelik herhangi bir tasarrufta bulunamayacağını söylüyor. Bu yöndeki her türlü adımın o ülkeler nezdinde hoş karşılanmayacağını hatırlatıyor. Hükümetin meseleyi sınır ötesine taşımasının Türk devlet geleneğiyle bağdaşmadığını vurguluyor: “Ben bu tür iç meselelerin yurtdışına çıkarılmasına, dünyanın gözü önünde tartışılmasına karşıyım. Varsa bir mesele ülke içinde çözülmeye çalışılmalıydı. Ayrıca sınır ötesindeki okullarla ilgi bir sorun varsa o da ilgili ülkeleri ilgilendirir. Varsa bir olumsuzluk onlar inceler, bakar. Çünkü o ülkelerin kuralları, yasaları çerçevesinde çalışıyorlar. Yoksa hiçbir ülke sırf Türk hükümeti istiyor diye bu kaliteli okullardan vazgeçmek istemez.”
2004-2006 arasında NATO Kıdemli Sivil Temsilcisi sıfatıyla Afganistan’da görev yapan Çetin’e Afgan-Türk Okulları ile ilgili izlenimlerini soruyoruz. Afganistan’dan önce Orta Asya’da görüp inceleme fırsatı bulduğu okullara dair herhangi bir olumsuzluğa şahit olmadığını, aksine başarılı eğitimleri ve karşılıksız hizmetleriyle çoğu kez takdir edildiklerini gördüğünü anlatıyor: “Afganistan halkı ve devleti, Türk Okulları ve öğretmenlerine büyük sevgi besliyor. Öğretmenlerin patlak veren savaşa rağmen ülkeden ayrılmamaları, dünya standartlarındaki eğitimi çoğu bölgede ücretsiz vermeleri, ülkenin ismini küresel bilim olimpiyatlarında temsil etmeleri takdir ediliyor. Devlet ricali de okulları iki ülkeyi birebirine yaklaştıran köprüler olarak görüyor. Hatta bir ziyaretinde Devlet Başkanı Karzai, dönemin başbakanı Erdoğan ile cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’den ülkesinde daha fazla Türk Okulu açılmasına önayak olmalarını istemişti.”
Kıdemli diplomat Çetin önemli bir noktanın da altını çiziyor. Mevcut hükümetin, son dönemde hedefe koyduğu Türk Okulları’na daha önce bizzat kefil olduğunu hatırlatıyor: “AK Parti hükümetleri Dışişleri Bakanlığı üzerinden üçüncü ülkelere gönderdiği resmî, antetli yazılarla Türk Okulları’na sahip çıkmalarını istemişti. Türk misyonlarından okulları etkinliklere çağırmaları, onların programlarına katılmaları bekleniyordu. Bugün aynı hükümet aynı ülkelere okulları kapatın yazısı gönderiyor. Türk hükümetinin bu ikircikli tavrı sınır ötesinde şaşkınlıkla karşılanıyor.”
Peki, üçüncü ülkelerde durum ne? İsim vermemek şartıyla konuşan diplomatlar, ülkelerinde Türk Okulları’nın sarsılmaz kredilerinin bulunduğunu, iddia edilen suç unsurlarına rastlanmadığını söylüyor. Ankara’da yerleşik Ortadoğulu bir diplomat, farklı ülkelere düzenlediği ziyaretlerde Türk Okulları’nı inceleme fırsatı bulduğunu, herhangi bir uygunsuzluğa şahit olmadığını söylüyor. Ülkesi gibi Arap dünyasındaki birçok ülkede kaliteli eğitimleri, gelişmiş altyapısı ve uluslararası bilim olimpiyatları başarılarıyla öne çıkan çok kültürlü okullara, halkların yanında devlet ricalinin de sahip çıktığını belirtiyor.
Avrupalı bir diplomat da Türkiye’den ülkesine ‘kapatma’ yönünde herhangi bir talep gelmediğini, böyle bir isteğin hükümetine ulaşması durumunda olumsuz cevap verileceğini ifade ediyor. Ülkesinde 10 yıl önce hizmete giren okulların toplum ve devlet nezdinde sarsılmaz bir kredisi bulunduğunu vurguluyor.
- tarihinde hazırlandı.