Fethullah Gülen Hocaefendi'nin vaazları Radyo Mehtap'da
Asrın başında yaşanan harplerin ardından milletimizi ayakta ve bütün unsurlarıyla beraber tutan en müteharrik güç olan Kur'an, kendi ruhundan arındırılmış bir göstermelik sevgi ile raflarda, atlas kılıflar içinde saklanmaya başlandığında, 'Izdırap yılları'nın şairi Mehmet Akif hicranla şöyle seslenir.
"Ya açar nazmı celilin bakarız yaprağına
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur'an şunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak ne fal bakmak için."
Türkiye bir dönem Kur'ansız, ezansız, çöl ikliminin hüküm sürdüğü bir hayat yaşadı; bu dönemde bin yıllık muhteşem geçmişimizin bütün maddi manevi birikimi bir eski elbise gibi bitpazarında peylenmeye çalışıldı; kuran ve sünnet, kendini anlayan yaşayan ve başkaları da yaşasın diye hayatı pahasına o hakikatleri anlatan, diğer bir ifadeyle, yaşatma arzusu ile yaşayan çok az kahraman gördü. Dolayısıyla İslam'ın her meseleyi halledecek büyülü gücü, bilinmesi gerektiği ölçüde bilinemedi; onun ruhlara vaat ettiği şeyler kitlelere mal edilemedi.
"Doğrudan doğruya Kur'ân'dan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı."
Eğer merhum Akif'in dediği gibi Kur'an'ın elmas hakikatlerini asrın idrakine yansıtırken hapishanelerde çürümeyi göze alan, herkes ve her şeyden ayrı kalmanın ızdırabını yaşayan, bir eşkıya gibi muamele görmelerine rağmen sabrı, teenniyi elden bırakmayan, herkesi kucaklayan aşkın şefkat sahipleri de olmasaydı, belki de din büsbütün unutulup gidecek, İslam dünyası, bir yüz yıl daha gün doğumuna hasret kalacaktı.
Onlar geleceği karanlık görmeden, ye'se düşmeden, azmi bırakmadan, heyecanla yürüdüler ve arkalarından izler bıraktılar. Dünyada hak ve adaletin hüküm sürmesi, fakirlik, cehalet ve ihtilafların bitirilmesi, kalp ve ruhun derece-i hayatına yükselmesi için yollar gösterdiler; gösterdiler de, şimdilerde onların açtığı şehrayinlerde mutlu, huzurlu ve pür neşe insanların, hakikat yolcuları olarak koşturduklarını görüyoruz...
Bugün bize düşen en önemli görev adanmış ruhların bu mirasına sahip çıkmak, yalnız ve yalnız kendi inanç ve düşünce sistemimize bağlı kalarak, kendi kültürümüz ve kültür ürünlerimize yönelip kendimiz olarak kalabilmenin mücadelesini vermektir.
"Kulaklar doydu, gözler aç, Dünya İslam'a, İslam temsile muhtaç"
Bugünün insanına yüklenilen vazife-i temsilin en güzelinin yaşandığı Asr-ı Saadet'ten örneklere kulak vermek, batının hiç var olmamış mitolojik kahramanlarına inat, bizim dünyamızın hala yaşamakta olan yiğitlerine, serdarlarına sahip çıkmaktır. Onların destanî hikâyeleri ile çocuklarımızı büyütmek; kendimize, kendi dünyamızdan bir yıldız bulup arkalarından kovalamak olmalıdır.
"Ashabım gökteki yıldızlar gibidir, onlardan hangisinin arkasına düşseniz selamete çıkarsınız."
Elli yıldır kürsüler, minberler, konferans salonları, Saadet Asrının en güzel örneklerine davudi bir sesin, yürek yakan nağmeleriyle şahitlik ediyor. O, kürsülerden Kâinatın Efendisi'ni anlatıyor; anlatırken sanki O'nun huzurunda O'na ders takrir ediyor; O'ndan (sav) bahsederken ne gözünde yaş bitiyor, ne heyecan eksiliyor; dudaklarında cennet şerbetlerinin tadı varmış gibi yalanıyor, oturup kalkıyor cemaate huzurda bulunmanın edebini gösteriyor. O anlatmıyor, yaşıyor ve ruhlara İsrafil'in surundan diriliş nefhaları sunuyor. Kur'an, medeniyetin, fen ve sosyal ilimlerin geldiği son merhaleden örnekler ile harf harf, hece hece asrın aklına, kalbine, irfanına havale ediliyor.
O'nun cennet merdivenlerine tırmanır gibi tırmandığı minberler, dünü bugünü ve yarını birlikte kucaklıyor. Fatih camiinin kubbesi altında gözyaşları ile yoğrulmuş insanlar sanki Bedir'de Hz. Musab'a, Uhud'da ise Hz. Hamza'ya yetişememenin hicranıyla iki büklüm oluyor. Şadırvan camiinde hicretin lezzetini duyuyor, Sevr'de kendilerini dördüncü kutlu yolcu gibi görüyorlar. Süleymaniye, Hisar, Pendik, Üsküdar ve daha niceleri; eski yeni her sohbet heyecan yorgunu bizlere fer üflüyor, ümitsiz yüreklere cesaret, ne yapacağını bilmeyen pusulasını şaşırmışlara hedef gösteriyor.
Bugün ülkeyi her yönüyle çekip çeviren, kültür, sanat ve siyaset alanlarında millete rehberlik edenler düne ait dini, milli, ahlaki ve içtimai bir atmosferin çizgilerini taşımaktadır. Yarın milletin önüne düşecek, zaferden zafere koşturacak nesiller ise bugün onlara sunulan renk desen ve çizgilerin ikliminde yol alacaklardır.
Hz. Mevlana'nın dediği gibi "dün, dünde kaldı cancağızım; bugün yeni şeyler söylemek lazım".
Radyo mehtap hiç eskimeyen bir yeniyi söz sultanının beyanlarıyla dinleyicisine sunuyor. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin elli yıldan beri farklı mekânlarda seslendirdiği hakikatler, semavi tayfların renkleriyle bezeli olarak, toz tutmuş sinelerimize, örümcek bağlamış aklımıza, parlaklığını yitirmiş kalplerimize hayat üflüyor. Yıkılmış, yerle bir olmuş ruhumuzun heykeli yeniden ikame edelim diye bize kalbin zümrüt tepelerinde yürüme usullerini öğretiyor, hoşgörü ve diyalog zemininde sinelerimizi herkese açmanın yollarını gösteriyor.
Radyo Mehtap "gönül dünyamızın sesi" olmaya, gönlümüzü, aklımızı idrakimizi izanımızı ve diğer latifelerimizi besleyen bir "dua insanının" soluklarıyla devam ediyor. Her gün; 05.40 da her gün sabah namazına müteakiben "Sohbeti Canan" programı 07.50 - 11.20 - 15.20 - 19.20 saatlerinde her gün "Bamteli" programı "Vaazlar" her gün 20.20 ve 23.10 saatlerinde RADYO MEHTAP'TA.
- tarihinde hazırlandı.