Şekilden Sıyrıl, Sureti Bırak; Mânâya ve Öze Yönel!
Soru: Önemi sürekli vurgulanan hususlardan biri olan “şekilcilikten kurtulup mâna ve özde derinleşme” faziletine hangi vesilelerle ulaşılabilir? Şekilcilik, öze erme yolunda, uğranılması zorunlu bir menzil midir; bu durağa takılmamanın yolları nelerdir? Şekil, her zaman özün rağmına mıdır; yoksa, onun özü takviye eden yönü de var mıdır?
- Şekilcilikten kurtulup iman, İslam ve ihsan ufuklarına yükselerek olgunlaşmak bir esastır. Ne var ki, her şey şekille başlar. (01:00)
- İhsan; lügat itibarı ile, iyilik yapmak, cemilede bulunmak, bir şeyi güzel eda etmek ve hep mükemmelin peşine düşmek mânâlarına gelir. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in beyanlarına göre ise;
اَلإِحْسَانُ أَنْ تَعْبُدَ اللهَ كَأَنَّكَ تَرَاهُ فَإِنْ لَمْ تَكُنْ تَرَاهُ فَإِنَّهُ يَرَاكَ - “İhsan, Allah Teâlâ’yı görüyormuşçasına O’na kulluk etmendir; zira sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” hakikatince, yapılan her şeyi arızasız ve Cenâb-ı “Şâhid-i Ezelî”nin nazarına arz edilebilecek şekilde, inanarak, duyarak, irade, his, şuur ve lâtîfe-i rabbâniye buudları ile yerine getirmektir. (02:40)
- Şekilden ve suretten sıyrılmak, imandan İslam ve ihsana uzanan güzergâhta çok ciddi bir kulluk cehdi göstermeye bağlıdır. Hatta “cehd” kelimesiyle ifade edilen azim ve gayretten de öte, bir “cühd” ortaya koymak, yani, bütün gücünü kullanarak, kuvvetini sarfederek ve fedakârlık yaparak bu önemli işi temelden ele almak lazımdır. (06:00)
- Cenâb-ı Hakk’a yakarışlarımız esnasında ihmal etmediğimiz dualardan biri de şudur:
اَللَّهُمَّ اجْعَلْنَا حُلَمَاءَ، سُلَمَاءَ، أَوَّاهِينَ، أَوَّابِينَ، مُنِيبِينَ، مُتَوَاضِعِينَ، خَاشِعِينَ، مُتَخَلِّقِينَ بِأَخْلاَقِ الْقُرْآنِ، وَقُورِينَ، جُدِّيِّينَ، جَادِّينَ، مُحِبِّينَ، مَحْبُوبِينَ، رَاضِينَ مَرْضِيِّينَ، مَهِبِينَ، فَهِمِينَ، فَطِنِينَ، مُلْهَمِينَ، مُخْلَصِينَ، مُخْلِصِينَ
Bu talebimizde, cehd ve ciddiyet insanlarını ifade eden “câddîn” kelimesinin yanı sıra, “cüddiyyîn” tabirini de zikrediyoruz; zira, Cenâb-ı Hak’tan, bizi cühd ve yüksek himmet sahibi kimselerden; yaptığı işleri Allah’ın ve Rasûlullah’ın teftişine arz ettiğine inanan ve hep bu şuurla yaşayan itkan ehlinden kılmasını diliyoruz. - Şekilden sıyrılmak, sureti bırakmak; mânâ ve özde derinleşmek esastır; fakat, bu ciddi bir gayret ister. Bir zamanlar arkadaşlarıma, “Hele kırk gece bir iki saat namaz kılın; ‘Allahım, iman-ı kâmil, ihlas-ı etemm, yakîn-i tâm istiyorum’ deyin; eğer mazhar olamazsanız, gelin, ben onu size vereceğim.” demiştim. Evet, o benim verebileceğim bir şey değildir; fakat, Allah’ın merhametine ve ciddiyetle peşine düşülen o meseleyi mutlaka tahakkuk ettireceğine inancımın ifadesi olarak öyle söylemiştim. (08:10)
- Usulüddin âlimlerinden bazıları taklide ve göreneğe dayalı imanın makbul olmadığı kanaatindedirler. Bu açıdan, herkes kendi düşünce ve inanç sistemini kalb ve kafa süzgecinden geçirerek vicdanına mâl etmeli; kendi inanç, düşünce, anlayış ve iman dünyasını yeniden bizzat kendisi inşâ etmelidir ki imanıyla ayakta durabilsin. Hazreti Üstad da eserlerinde hep bu tahkik yolunu göstermiştir. O, tahkik adına ortaya koyduğu risaleleriyle, sergilediği tahkik yörüngeli tavırlarıyla, dile getirdiği tahkîk desenli nasihatlarıyla milletin hakikî imana ulaşması için üzerine düşen vazifeyi tam eda etmiştir. Sadece Haşir Risalesi’ne bile bakılsa, onun bu konudaki hassasiyet ve gayreti açıkça görülecektir. (09:50)
- Kur’an’ın ilk hâdimleri, bugünün insanları kadar mektep medrese görmedikleri halde, öyle bir imana sahip olmuşlardı ki, parmaklarından başlanarak kıtır kıtır makaslanıp doğransalardı yine de davalarından dönmezlerdi. Zira, onların samimi teveccühlerine Allah Teâlâ öyle bir teveccühle mukabelede bulunmuştu ki, o gönül erlerinin damlalarını derya, zerrelerini güneş ve hiçliklerini de kainat haline getirmişti. Evet, Cenab-ı Hakk’ın samimiyet, sadakat, vefa, devam ve temadiye hususi bir ihsanı vardır; bu türden ihsanlar bizim kıstaslarımızın dışındadır. (14:32)
- Suretten sıyrılıp öze yürüme yolunda sohbet-i cânan meclisleri çok önemlidir. “Keşke sevdiğimi sevse kamu halk u cihan / Sözümüz cümle heman kıssa-i Cânân olsa!” (Taşlıcalı Yahya) beytinde denildiği gibi, bir araya geldiğimizde, sohbetimizi hemen Allah’ın hoşnutluğu kazandıracak meseleler etrafında örgülemeli ve âdeta bir pusula gibi birbirimize hep rıza ufkunu göstermeliyiz. (16:55)
- İbadetlerde esas olan Cenâb-ı Allah’ın takdir ve tayini, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in de tebliğ ve temsilidir. Hiç kimse kendi hissiyatına göre ibadetlere bir kalıp, şekil ve suret biçemez, şahsî kanaatleri istikametinde onlara eklemeler ve çıkarmalarda bulunamaz; herhangi bir ibadet, din tarafından hangi kurallara ve şekillere bağlanmışsa, onun ibadet keyfiyetini koruması için işte o kurallar çerçevesinde eda edilmesi şarttır. (19:33)
- İnsanın, Mevlâ-yı Müteâl ile münasebetinde asıl olan mânâ, öz ve ruhtur. Fakat onları taşıyan da lâfızlar, şekiller ve kalıplardır. Bundan dolayı, mutlaka o şekil, lâfız ve kalıplara da ehemmiyet verilmelidir. Dolayısıyla, kalıp ve şekillerin hiçbir mânâsı yok denilemez; bunlar mânâ ve öz için birer köprü mesabesindedir. Zâhirî ahkâm onlara bina edilir. Ne ki, namaz vardır namazdan içeri, oruç da vardır oruçtan içeri. (22:33)
- İnsan için, özü ve mânâyı bulduktan sonra yeniden şekil ve surete kayıp takılma tehlikesi de her zaman söz konusudur. Bundan dolayıdır ki, hakiki bir kul, bir nebze öze erdiğini hissetse de kendini asla emniyette saymaz, akıbetinden hep endişe eder. Zaten, âkıbetinden endişe duymayanın âkıbetinden endişe duyulur. (23:30)
- Hayatını ibadetle geçiren Esved b. Yezîd en-Nehaî vefat ederken çok korkuyor ve çok ağlıyor. Gelip diyorlar ki; “Nedir bu hıçkırıklar, günahlarından mı yoksa ölmekten mi korkuyorsun?” Bunun üzerine o büyük Hak dostu, “İnne’l-emra ciddün - Hayır hayır, iş çok ciddi; ben günahlarımdan ya da ölümden değil, küfür üzere ölmekten korkuyorum.” diyor. Vefat ettikten sonra rüyada görüyorlar; “Orada ne muamele gördün, nasıl karşılandın?” diye soruyorlar; “Vallahi, nübüvvet’le aramda dört parmak bir mesafe kalmış gibi muamele ettiler.” cevabını veriyor. Evet, Esved b. Yezid, Alkame, İbrahim Nehaî.. gibi Hak dostları hep rıza-yı ilahiye muhalif bir davranışta bulunma korkusuyla yaşamış ve hayatlarını havf ufkunda sürdürmüşlerdir. (24:00)
- tarihinde hazırlandı.