Fethullah Gülen'in Lâiklik ve Din Hürriyeti İle İlgili Görüşleri
Din ve Vicdan Hürriyeti Anayasa Teminatında
1982 Anayasasının 2. maddesinde laikliğin Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerinden olduğu belirtilirken, 24. maddede ise herkesin 'vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahip olduğu ve dinin istismar edilemeyeceği' öngörülmüştür.
Karar
Laiklik Anayasamızda ve diğer kanuni metinlerde tarif edilmemekle birlikte, 2. maddenin gerekçesinde laikliğin 'hiç bir zaman dinsizlik anlamına gelmeyeceği' açıklanmış ve laikliğin 'her ferdin istediği inanca sahip olabilmesi ve dini inançlarından dolayı farklı bir muameleye tabi kılınmaması' anlamına geldiği ifade edilmiştir. Din hürriyeti ise kişilerin diledikleri dine inanmaları ve taciz edilme korkusu olmaksızın serbestçe seçtiği dinin gereklerini yerine getirmesi olarak tarif edilmektedir [1]
Din Konusundaki Tercihler Serbest İradeye Dayanmalıdır
Fethullah Gülen yürürlükteki hukuk bakımından laisizmi 'diyanetin dünya hayatına karışmaması, idarenin de dini hayata karışmaması herkesi kendi dünyasında dini rahat yaşar olarak bırakması' şeklinde tarif ederken, insanların bir dine mensup olup olmaması konusunda kendi serbest iradeleriyle karar vereceklerini, kişilerin bir dine inanma veya bir dinin gereklerini yerine getirmeleri bakımından herhangi bir zorlamaya tabi tutulamayacaklarını söylemekte ve İslâm dini açısından şu görüşleri açıklamaktadır: 'Dinin ruhunda ve özünde zorlama yoktur. Çünkü zorlama dinin ruhuna zıttır. İslâm irade ve ihtiyarı esas alır ve bütün muamelelerini bu esas üzerinde kurar. İkrah (zorlama)ile yapılan bütün amel ve fiiller ister inanç, ister ibadet ve isterse muamele açısından katiyyen muteber kabul edilemez. Zaten böyle bir durum -ameller niyetlere göredir- prensibine de uygun düşmez' [2]
Din Siyasete Alet Edilemez
Dinin istismar edilmesi ve İslâm'ın siyasallaştırılması konularında Fethullah Gülen, fikirlerini şöyle ifade etmiştir: 'Din ne kadar mukaddes olursa olsun mukaddesiyet ifadesinin kabulü, ona bu şekilde yaklaşmanın bir diğer yanı da dini, dünyevi hiçbir şeye alet etmemektir. Maddî manevî şeylere alet etmemektir. Hatta din insanın manevî füyüzat hislerine de alet edilmemelidir., şahsın şahsi cennete girişine bile alet edilmemelidir. Dinin politize edilmesi, imanın kutsi bir mehaz olarak bir kısım siyasi mülahazalara esas alınması meselelere o mercekle bakılarak, kendi yorumlarımız, kendi idare anlayışlarımıza kudsiyet kazandırmak, onları kutsamak, dini tahkir edecek bir durum olabilir. Saniyen, siyasi düşüncelerimizi, mülahazamızı, parti anlayışımızı dine bina ettiğimiz zaman, dine bir yönüyle bizim eksikliklerimiz, bizim arızalarımız, bizim kusurlarımız da akseder, bize tepki, dolayısıyla, ona da tepki salar. Diğer bir yaklaşımla bize nefret duyan insanların nefretinden din de nasibini alır. Din hakikati öyle temsil edilmeli ki bütün siyasi mülahazaların üzerinde olsun. Halbuki din politize edildiği, onu biz temsil ediyoruz denildiği zaman başkalarını adeta işin dışında görmüş oluruz. Burada herhangi bir kimseyi, ya da siyasi bir yapıyı hedeflemiyorum. Dinin politize edilmesinin, din adına nasıl bir tepki oluşturabileceğine dikkat çekmekteyiz. Dine sahip çıkma gibi görülse bile, fakat tavırlarımızla dine gölge ettiğimizden, onu kararttığımızdan ve bize karşı duyulan nefretten dinde nasibini aldığından dolayı, zannediyorum dini politize edenler dine büyük kötülük etmiş olurlar.' [3]
Müslümanlığı Politize Etmek İslâm'ın Ruhuna Aykırıdır
Türkiye'de herkesin Müslümanlığı yaşadığını ve siyasi Müslümanlığın yanlış ve gereksiz olduğunun çeşitli vesilelerle ifade edildiği açıklamalara göre [4], 'Din Allah'la insan arasında temeli samimiyete, ihlâsa, Allah'ın rızasını kazanmaya,elden geldiğince insanın dışa bakan yanından daha ziyade kalbi derinliklerine dayanan bir husustur. İnsanın hayatını kalbin zümrüt tepelerinde geçirmesidir. Dinin bu yanını bütün bütün ihmal ederek, onu merasim gibi ve herkese gösterme adına şov yaparcasına uygulamak yanlıştır.' [5] Laik bir devlet olan Türkiye'de Müslümanlığı politize etmek İslâm'ın ruhuna büyük ihanettir ve dinin siyasete alet edilmemesi gerekir. [6]
[2] Osman Özsoy: Fethullah Gülen ile canlı yayında Gündem, 2.Baskı, Sf.: 26, İstanbul 1998
[3] Fethullah Gülen ile canlı yayında Gündem, Sf.: 30-32; Aynı görüşler değişik platformlarda ifade edilmiştir. Örneğin Kanal D Televizyonunun 16.4 1997 tarihli Yalçın Doğanla Güncel Programı
[4] Bkz:27 Aralık 1997 tarihli Akşam ve Yeni Yüzyıl gazeteleri
[5] 16.4.1997 Yalçın Doğan'la Güncel
[6] Hulusi Turgut, 25.1.1997 Sabah Gazetesi'nde Fethullah Gülen'le yapılan söyleşi
- tarihinde hazırlandı.