Mevlit Okumak ve Okutmak
Mevlidin yazılış ve okunuş gayesi nedir? Mevlit okutmak bid'at mıdır? Mevlit veya Kur'ân okuma karşılığında para alınabilir mi?
Bugüne kadar Allah Resûlü'nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) doğumunu ve hayatını konu edinen ve O'nu senâ eden, "Mevlit" adıyla pek çok eser kaleme alınmıştır. Bu eserler daha sonra, mevlit merasimlerinde, mevlithanlar tarafından okunmaya başlanmıştır. Bunların Türkçe'de en meşhuru Süleyman Çelebi'nin "Vesiletü'n-necât" adındaki mevlididir. Bugün ülkemizde yapılan mevlit merasimlerinde sadece bu mevlit okunmaktadır.
Süleyman Çelebi Bursa'nın o saf ve dupduru devrinde tepeden tırnağa coşkun bir aşkla yetişmiş bir insandır. O, bu aşkını hem nazım, hem iç heyecanı, hem de Ehl-i Sünnet'in düsturlarını nazara alarak mevlidiyle halka mâl etmiştir ve bu manzum eser, halk arasındaki deyişler ve duyuşlar gibi halkın malı olmuştur. Mevlithanlar, "Mevlid-i Şerif'in müellifi Süleyman Çelebi'nin ruhuna Fatiha." demeseler, onun yazarının Süleyman Çelebi olduğunu kimse bilemezdi. Mevlit o kadar halka mâl olmuştur ki, akide, aşk, heyecan ve Resûl-i Ekrem'e alâka bakımından o âdeta halkın dinî hissiyatının terennümü gibidir. Süleyman Çelebi'ye isnadı şüpheli olan bazı yerlerini ayıracak olursak Mevlit'te, çok ciddî bir safvetle işlenmiş bir aşk u vuslatın mevcudiyetini görürüz.
Mevlidin, dinin ruhuna uygunluğu bakımından Devr-i Risaletpenâhî'de emsali vardır. Allah hakkında medh u senâ, Allah'ı takdis, tesbih ve tahmid etmek, her zaman teşvik edilen ve öteden beri memduh sayılan şeylerdendir. Bunun dışında Devr-i Saadet'te Resûl-i Ekrem'i sena etmeye ve Allah'ın (celle celâluhu) O'nun üzerindeki nimetlerini dile getirmeye müsaade edilmişti ve bu yapılıyordu. Meselâ "Bânet Suadu" şairi Huzur-u Risaletpenâhî'de Efendimiz'i peygamberliğiyle senâ ederken, Allah Resûlü onu dinlemiş ve istihsan buyurmuşlardır.
Resûl-i Ekrem, onun okuduğu kasidede "Ve'l-afve inde Rasulillahi makbûlu" ifadesini duyduğunda çok mahzuz olmuş, o güne kadar Müslümanlar ve Müslümanlığın karşısında olan bu zatı Allah Resûlü af ve kabul buyurmuş, onun "makbûlü" sözüne O da "makbûlü" sözleriyle ses katmış ve sırtındaki cübbesini çıkarıp "Bânet Suadu" şairi ne vermişti. Muhtemelen o cübbedir ki, Hz. Muaviye'ye, ondan da daha başkasına intikal etmiş ve derken Yavuz tarafından getirilip Topkapı Sarayı'na konmuştu.
Evet, o devirde de bunlar ve daha binlercesi okunuyor ve dinleniyordu. İmam Bûsîrî'nin yazdığı elden ele, dilden dile dolaşan Kaside-i Bür'e bunların en meşhurlarındandır. Halk arasında yanlış olarak "Buride" diye bilinen bu kasideye Kaside-i Bürde veya Kaside-i Bür'e de denir. İmam Bûsîrî Kaside-i Bür'esiyle, Efendimiz'i medh etmiş, ümmet-i Muhammed de bunu istihsan ederek o gün bugün terennüm edip durmuştur.
Bu kaside asırlarca okunduğu gibi, asırlarca sonra samimî bir Türk âlim ve âşığı da:
Allah adın zikredelim evvelâ,
Vacip oldur cümle işte her kula...
sözleriyle başlamış, "Merhaba"sıyla O'na hoşâmedi etmiş, Vilâdet hâdisesini seslendirerek
Âmine Hatun Muhammed ânesi
Ol sadeften doğdu ol dürdânesi
demiş, Miraç konusunu işlerken sesiyle sözüyle O'nu zirveleştirmiş ve bu geleneği devam ettirmiştir. Bu yönüyle ben, Mevlid-i Nebevi'yi okumayı istihsan ediyor, hatta müstehaptır diyorum. Çünkü burada, Allah'ı medh ve senâ, Resûl-i Ekrem'i tebcil ve tebrik etme var.
Bu sebeple mevlit okutmaya, okumaya bid'at demek uygun olmaz. Bid'at olarak kabul edilse bile ona bid'at-ı hasene denilmelidir ve onun reddedilmemesi gerekir. Ancak mevlidin içinde reddedilmesi gereken şeyler de yok değildir.
Evvelâ, mevlidin para karşılığında okunması tasvip edilemez. Mevlit okuyana hediye verilmeli, ancak okuyan kişi o hediyeyi kerhen almalıdır. Eğer mevlit, Allah'ı ve Resûlullah'ı senâ ise -ki, öyledir- bu mânâda mevlit okuyan kişinin, "Allah'ı ve Peygamber'i methettim. Bana para verin." mânâsına o beklentiye girmesi, hemen paraya elini uzatması, Allah'a ve Resûlü'ne karşı yakışıklı düşmemektedir. Mevlit okuyan kişi bunun karşılığını beklemediği hâlde farkında olmadan cebine bir şey konulmuşsa, bence mümkünse bunu yememelidir.
İkinci olarak, mevlit samimî ve içten gelerek okunmalıdır. Meselâ bir kimse, "Her ne zaman Seni anarsam gözyaşlarım ceyhun olur." veya "Her kaçan Seni ansam kararım kalmaz." der de öyle olmazsa, yalan söylemiş ve riyakârlık yapmış olur.
Kur'ân-ı Kerim'i para karşılığı okuma meselesine gelince, o, daha fazla hassasiyet isteyen bir husustur. Zira Müslümanın, onu okuması ve mânâsını anlatması, muallimin vazifesi cümlesindendir. Bunu medar-ı maişet yapmak, Kur'ân'ın hikmet-i nüzulüne zıttır. Kelâmullah, insanlar, sırtından para kazansın diye indirilmemiştir. Kur'ân, hayat ona uydurulsun, ona göre tanzim edilsin, insanlar Allah'ın istediği düzen içine girsinler diye inmiştir. Cenâb-ı Hak, nerede, "Biz Kur'ân-ı Kerim'i indirdik." diye Kur'ân'ı anlatmışsa, hemen arkasından ona uymayı emretmiş, Kur'ân'ın hikmet-i nüzulüne dikkati çekmiştir. Bunların içinde de "Siz Kur'ân-ı Kerim'i okurken karşılığında bir şey alabilirsiniz." şeklinde bir hüküm yoktur.
Ancak halef fukahâ, "Bir kimse Allah rızası için hatim okursa, o kişiye hediye verin ve onu memnun edin." demişlerdir. Kur'ân okuyan kişinin vazifesi herhangi bir şey talep etmemek, hatta bunu kalbinden dahi geçirmemektir. Çünkü bu, zaten onun vazifesidir. Dinleyenlerin vazifesine gelince, o kişi Kur'ân okumuş, hem kendisi sevap kazanmış, hem de kendisini dinleyenlere sevap kazandırmıştır. Böyle bir kimse hususiyle de ihtiyacı varsa mümkünse hoşnut edilmelidir. Fakat bunu da mutad hâle getirmemek ve bir esasmış gibi ele almamak gerekir.
Bu, çok su götürür bir hamurdur. Muvazeneyi bulamaz da yanlış bir söz söylersem meslektaşlarımı ve kardeşlerimi kırarım ki, bundan Allah'a sığınırım. Her şeyin terk edildiği bir devirde bir camia, bu işe Allah'ın lütfuyla sahip çıkmış, çok az şeye kanaat etmiş, mescitleri açmış ve namaz kıldırmışlardır. Günahımız ve günahları vardır, Allah affetsin. Ancak bu iş yerde kalmamış ve onlar bu vazifeyi bugüne kadar götürmüşlerdir. Vâkıa ihlâs, irşad ve tebliğdeki şuur gibi ciddî eksiklikler vardır. Bu zamana kadar bu işi yarım yamalak getirenlere dua edelim. Dileyelim ve dilenelim Cenâb-ı Hak tamını lütfetsin ve bizi tam ihlâsa mazhar eylesin.
- tarihinde hazırlandı.