Cemiyet ve Şeytan
Huzur, ancak vahyin rahmet damlalarıyla hayat bulup yeşeren bir cemiyette bulunur. Böyle bir cemiyet ise, bütün insanlığın sergüzeşt-i hayatı sayılan tarihte çok nadir görülegelmiştir. Kimyevî terkiplere benzeyen cemiyet, nispetlerdeki küçük bir değişiklikle derhal aslî hüviyetini kaybeder. Onun içindir ki, kendi ömrüne kıyasla cemiyetin bozulması, tek bir ferdin bozulmasından daha süratlidir. Bu sürat ise, cemiyet için menfi, şeytan için müspet yönde bir gelişim demektir. Bu nedenle şeytan, bir cemiyeti bozmak, huzursuz etmek ve anarşiye boğmaktan hiç bir zaman ümidini kesmemiştir.
Allah Rasulü (sav): "Şeytan, artık Arap Yarımadası'nda, kendisine ibadet edilmesinden ümitsizliğe düştü, ancak aranızda anarşi çıkarmaktan ümidini kesmedi" (1) derken, en veciz ifadeleriyle bu hususa işaret buyurmaktadırlar.
Birlik ve dirlik, bir cemiyeti Cennet topluluğuna, ayrılık ve tefrika da Cehennem yığınlarına çevirir. İlk insan Adem'i Cennetten çıkaran şeytan, elbette Adem'in neslinin Cennet içinde kalmasını da bir türlü hazmedemeyecek, onları da esas kendi yeri olan cehennemî bir hayata sevketmeye çalışacaktır. Cennet gibi bir dünyada yaşamaya azmetmiş ufku yüce kâmetler, şeytanın oyununa gelmeyen talihlilerdir ki, vifak ve ittifak onların ayrılmaz vasıflarıdır. Kem talihliler ise durmadan tefrika çukurlarında yuvarlanıp durmaktadırlar.
İki Cihan Serveri (sav), ümmetini ikaz sadedinde bu mevzuyla alakalı şunları söyler:
"Cemaate yapışın, ayrılıktan kaçının! Şeytan tek kişiye yakın, ona göre iki kişiye daha uzaktır. Kim Cennet kokularını duymak istiyorsa cemaate devam etsin." (2)
[1] Müslim, Münafıkun, 65; Tirmizi, Birr, 25
[2] Tirmizi, Fiten, 7; Müsned, 1/26
- tarihinde hazırlandı.