Basiret
Basiret; ilim, tecrübe, firâset nuruyla görüp sezmeye, bilip değerlendirmeye esas teşkil eden hususları, ihâtalı ve tam tekmil kavramaya denir ki, bu mânâda basiretli insan, ötelere de açık olursa, artık o, insan-ı kâmil olmaya azmetmiş bir hakikat eri, bir mâneviyat kahramanı demektir.
Akıl, önemli bir ilim kaynağı; basiret ise, ciddi bir irfan menbaıdır. Aklı olup da basireti bulunmayan birisinin, çok şey bilip, çok şey anlasa da, bildikleriyle bir yere varabilmesi oldukça zor, hatta imkânsızdır.
Basiret, bir şeyi olduğu gibi veya olduğuna yakın kavramak ise, her akıllı insan basiretli sayılmayabilir.
Basiretsiz akılda sık sık şüphe, tereddüt ve kararsızlıklar görülmesine mukabil, basiret iklimi, her zaman sıcacık, yumuşak, kararlılık içinde ve emniyetle üfül üfüldür.
Akıl, fikir, dimağın en son kavrama seviyesi; basiret ise, ruhun ilk idrak mertebesidir. Basiretin zirvesi ise hikmettir ki, Kur'ân, "Kime hikmet verilmişse, şüphesiz o, birçok hayra erdirilmiş sayılır." diyerek, bu hakikati nazara vermektedir.
Varlığa sadece gözleriyle bakanlar, onu ancak gözlerinin ihâtası ölçüsünde kavrayabilirler. Eşyayı basiretle didik didik edenlerdir ki, arının çiçeklerden bal özü topladığı gibi, onlar da, hemen her şeyden şeker-şerbet mânâlar çıkarabilirler.
Göz, baktığı kimselerin şekil, sîma ve kâmetlerini görür. Basiret, bunların ötesinde, ahlâk, fazilet ve ruhun derece-i kıymeti gibi şeyleri de sezer.
Gözler, eşya ve hâdiseleri dış yüzleri ve maddî yanlarıyla; basiret ise, muhteva, fayda, gâye ve hikmet gibi iç yüzleriyle de görür, tanır ve kavrar.
Basiret, akıl demek olmadığı gibi, düşünce de değildir. Düşünmek, akıl ve aklın semerelerini aşkın olduğu gibi, basiret de, düşüncenin çok ötesinde ilâhî bir melekedir.
İnsanı hayvanlardan ayıran şey, onun şuuru, basireti, sonra da ilham ve hikmete mazhariyetidir. Bu hasselerden mahrum bulunanlar, şekilleri ne olursa olsun, olmaları gerekli olan son noktaya ulaşamamış sayılırlar.
Sızıntı, Şubat-Mart 1989, Cilt 11, Sayı 121-122
- tarihinde hazırlandı.