Cennet'in Kapılarını Açan Ameller
İnsanların burada yaptıkları ibadetler, sırtlarına aldıkları mükellefiyetler ve çektikleri sıkıntılar öbür âlemde çok farklı manalara bürünecek ve farklı mahiyetler şeklinde sahibinin karşısına çıkacaktır.
Nasıl ki, küçücük bir tohum kocaman bir ağacın programını taşımakta ve toprağın bağrına atılınca neşv ü nema bularak o ağacın şeklini almaktadır; aynen öyle de, bu dünyada eda edilen ibadet-ler, katlanılan musibetler ve kulluk hesabına ortaya konulan fiiller, öbür tarafta büyüyüp boy atacak ve meyveye duracak birer çekirdek mahiyetindedir. Buradaki her bir tekbir, tehlil ve tesbih, tıpkı toprağıyla buluşmuş bir tohum gibi, ahirette değişik Cennet nimetlerini neti-ce verecektir.
Hatta denebilir ki; Cennet'te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı, mü'minin dünyadaki ameline bağlıdır. Binaenaleyh, Ehl-i Sünnet'e göre, şu anda Cennet bir çekirdek halinde mevcuttur. Cennet'i inkâr etmek Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat daire-i kudsiyesinden dışarıya çıkmak demektir. Ancak, Cennet'in, bir çekirdeğin bir ağaç haline gelmesi misillü gelişip olgunlaşması ve tamamiyet kazanması mü'minlerin amellerine bağlıdır. Ameller devam ettikçe onun inkişafı da sürüp gidecektir. Bu itibarla, her mü'min, hayatı boyunca kendi Cennet'ini inşa, ikmal ve itmam etmeye çalışacaktır. O, yaşadığı sürece namazıyla, orucuyla, haccıyla, zekâtıyla ve sadâkatiyle kendi Cennet'ine yeni yeni buudlar kazandıracak, renkler katacak, onun revnaktarlığını arttıracak; nihayet, haşr u neşr olup ahirete gittiği zaman onu tam inkişaf etmiş olarak bulacaktır. İşte o zaman, insanın amelleri de semereler verecek ve mü'min onlardan istifade edecektir; mesela, dünyadayken bir "Elhamdülillah" diyen, orada bir meyve-i Cennet yiyecektir.
Bundan dolayıdır ki, Cennet'in de taba-kaları vardır; Firdevs, Adn, Naim, Daru'l-Huld, Me'va, Daru's-Selâm ve İlliyyûn gibi isimlerle anılan bu tabakalardan her birinde, mü'minlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri mertebeler bulunmaktadır. Nur Müellifi'nin yaklaşımıyla; dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennet'te, dost dostu ile beraber iken, sofra-i Rahmânirrahîm'den, her birisi kendi istidadına göre hisse alır. Girdikleri Cennet tabakaları ayrı ayrı da olsa bu, beraber bulunmalarına engel teşkil etmez. Ayrıca, Cennet'in her tabakasının da pek çok seviyesi vardır; nitekim, ayet-i keri-melerde "Naim Cennetleri" veya "Firdevs Cennetleri" şeklinde çoğul ifade kullanılması bu farklı mertebelere işaret etmektedir. Şu kadar var ki, herkes kendi marifet ufkunun enginliğine göre ve istidadlarının inkişaf edişi ölçüsünde Cennet nimetlerini duyacak ve tadacak olsa da, Cennet'in hangi tabakasında yer alırsa alsın, orada her mü'min, kendi halinden memnun kalacak, hususî mertebesini zirve gibi algılayacak ve hep itminan içinde bulunacaktır.
Burada Amel Çekirdeği, Ötede Cennet Meyvesi
Evet, ahiretteki her nimet, bir yönüyle bir amelin sevabı ve o sevabın temessülünden ibarettir; oradaki ebedî lütuflar, amel tohum ve çekirdeklerinin başakları ve sümbülleri olarak zuhur edecektir. Öbür tarafta, oruç ve namaz gibi ibadetler öyle bir mahiyet alacaklardır ki, mü'minler onları birer nimet olarak önlerinde bulduklarında "Allah'ım, bu ne nefis bir lütuf; namazıma benziyor ama namaz değil, üzerinde orucumun şebnemi var ama oruç değil!.." diyeceklerdir. Belli bir rasat ve temaşa noktasından baktıkları zaman, hangi nimetin hangi sâlih amele terettüp ettiğini anlayabilecek; fakat, onları çok farklılaşmış, güzelleşmiş ve bambaşka birer ihsan halini almış olarak bulacaklardır. Dolayısıyla da, Cennet nimetlerinden her rızıklanışlarında, "Bu, dünyada veya az önce Cennet'te lutfedilen şeylerdendir!" diyecek, hem o benzerliğin hem de nimetlerdeki çeşitlilik ve tazeliğin farkına varacaklardır. Nitekim, bu hakikati ifade sadedinde Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulmaktadır: "İman edip makbul ve güzel işler yapanları müjdele: Onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. Öyle cennetler ki ne zaman, meyvelerinden kendilerine bir şey ikram edilirse, 'Bu, daha önce de dün-yada yediğimiz şey!' diyeceklerdir. Oysa bu, onların aynısı değil benzeri olarak kendilerine sunulacaktır." (Bakara, 2/25)
İşte, amel tohumlarının sermedî lütuflara dönüşmesi ve çeşit çeşit meyveler vermesi daha Cennet'e giriş esnasında kendisini hissettirecektir; çünkü, her amelin kendine mahsus bir kapısı olacaktır ve o amel ile bütünleşen kimse o kapıdan çağrılacaktır. Aslında, sâlih ameller sekizden çok daha fazladır; fakat, ihtimal, Cennet'in sekiz kapısı bu amellerin en önemlilerinin isimlerini almıştır. Bir yönüyle, Salât, Cihad, Reyyan, Sadaka, Hac, (insanları çokça bağışlayanların gireceği) Afv, (öteye görülmemiş hesaplar bırakmayan mübareklere ayrılmış) Eymen ve Zikir-İlim adındaki kapılar, Cennet'in ilk giriş kapılarıdır; Allahu a'lem, kabul salonundan sonra, büyüklü küçüklü her güzel iş ve güzel ahlak sahipleri için ayrılmış başka kapılar da vardır.
- İnsanların burada yaptıkları ibadetler, sırtlarına aldıkları mükellefiyetler ve çektikleri sıkıntılar öbür âlemde çok farklı manalara bürünerek sahibinin karşısına çıkacaktır.
- Ehl-i Sünnet'e göre, şu anda Cennet bir çekirdek halinde mevcuttur.Cennet'te çeşit çeşit nimetlerin inkişafı ise ancak mü'minin dünyadaki ameline bağlıdır.
- Nimetler, Cennet'e giriş esnasında kendisini hissettirecektir. Her amelin kendine mahsus bir kapısı olacak ve o amel ile bütünleşen kimse o kapıdan çağrılacaktır.
Şekâvet Yurdu'nun Yedi Girişi
Mü'minler, amellerine, hususiyetlerine, karakterlerine ve iradelerinin hakkını vermelerine göre, çeşit çeşit İlahî nimetleri duya duya ve doya doya farklı farklı kapılardan Cennet'e girecekleri gibi; şakîler de küfür, şirk, dalalet, inkâr, inat, zulüm ve temerrütlerinin keyfiyetine göre, türlü türlü azabı tada tada ve içten içe yana yana değişik değişik boşluklardan ateşe yuvarlanacaklardır.
Nitekim, Kur'an-ı Kerîm'de, mealen "Cehennem'in yedi kapısı vardır; o kapıların her biri için birer grup ayrılmıştır." (Hicr, 15/44) denilmektedir.
Cennet'in sekiz, Cehennem'in ise yedi kapısının olmasında, Cenâb-ı Hakk'ın merhametinin enginliğine ve rahmetinin gazabına sebkat ettiğine de bir işaret vardır. Bir hadis-i şerifte, aslında Cennet'e girecek olan bazı kimseler için de Cehennem'de bir yer bulunduğu ama Allah Teâlâ'nın, engin merhametiyle onları oraya düşmekten kurtaracağı ifade edilmektedir. Evet, Hazreti Rahmân u Rahîm, istihkakları açısından kendilerine Cehennem'de yer hazırlanan bir zümreye rahmetiyle tecelli edecek ve bir ateş çukuruna açılan kapılarını kapalı tutarak o çok büyük zümreyi de Cennet'ine alacaktır. Bir yönüyle, işte o zümreye ait olan Cehennem kapısına bedel, Cennet'te onlara yeni bir kapı açılınca rahmet-i İlahiyenin tecellisi olarak Saadet Yurdu için sekiz, Şekavet Diyarı için de yedi giriş kapısı mevcut olacaktır.
Cehennem'in Derekeleri
İslam âlimleri, ayet ve hadislerde yer alan ifadelerden yola çıkarak, azgınlığın çeşitlerine ve derecelerine göre, ahiret azabının da derekeleri (aşağı seviyeleri) bulunduğunu ifade etmişler ve bunların Cehennem, Lâzâ, Saîr, Sakar, Hâviye, Hutame ve Cahîm isimleriyle anılan başlıca yedi grup olduğunu belirtmişlerdir.
Demek ki, azabın da dereceleri ve çeşitleri vardır; alevlisinden kor halinde olanına, hâlisinden kıpkızılına, bir uçurum gibi duranından bir alev topu olup kalbleri saranına kadar türlü türlü Cehennem ateşinden bahsetmek mümkündür. Bu itibarla, ötedeki azabı sadece cayır cayır yanmak ve erimek şeklinde anlamamak lazımdır; orada hicranın benzersiz bir azabı, hasretin farklı bir ızdırabı, firkatin apayrı bir kederi, imansızlığın bambaşka bir elemi ve amelsizliğin değişik bir acısı olacaktır. İslam'a saldırma, Müslümanlara hayat hakkı tanımama, sürekli diş gösterme ve herkese salya atıp dolaşma ahirette tarifi imkânsız bir pişmanlığa ve kedere dönüşecektir. Cehennemlikler iç içe burukluk, hicran ve elemle kavrulacaklar; onlar da hangi çirkinliklerinin ne türlü acılara inkılap ettiğini işte orada anlayacaklardır. Anlayacak ve "Falan mü'mine şöyle iftira etmiştik; filana gazete-televizyon diliyle böyle saldırmıştık; dinin şu emrini şu şekilde çarpıtmış ve yalanlamıştık! Heyhat ki, şimdi bunların hepsi birer ızdırap kaynağı olarak döküldü önümüze! Eyvahlar olsun bize!.." diyeceklerdir.
Haftanın Duası
Günahlarla kirlenmiş kimseleri hemen cezalandırmayan, haddini bilmezlerin ayıplarını görmezlikten gelerek onlara manevî kirlerinden arınma fırsatları veren Merhametliler Merhametlisi Rabbimiz! İçimizde şeytanın ve her zaman kötülüğü emredip duran nefislerimizin taleplerine karşı bir ürperti uyar.. bizi hükmünden hoşnut, sağanak sağanak yağdırdığın lütuflarının şükrüyle gerilmiş, Zat'ını ve isimlerini yâdetmekten engin bir haz duyan ve Sana kavuşmaya karşı her zaman iştiyakla dopdolu olan kullarından eyle!
Sözün Özü
İslâm, insan haklarına büyük önem vermiş ve onu muhafaza altına almıştır. Her Müslüman'ın, hangi din ve ırktan olursa olsun ferdin şahsî haklarına saygılı davranması ve bir başkasının hakkını üzerine geçirmemeye dikkat etmesi gerekir. Zira herkesin hesap endişesiyle titrediği kıyamet gününde hiçbir suale tâbi tutulmadan cennete girecek olan şehidin bile hesap vereceği tek husus kul hakkıdır. Başkasının hakkını yemişse, mutlak surette ondan helâllik dilemesi ve karşılığını ödemesi gerekir.
- tarihinde hazırlandı.