"Sen Gerçekten İnanmışsın!"
Kur'an'a aşina olmam, öğrenmem, okumam, ezberlemem çocukluk yıllarımda anne-babamın vesilesiyle olmuştur. Bununla beraber onu hakiki manada bana duyuran, benim nazarımda yücelten ve tek kelime ile sevdiren Bediüzzaman'ın eserleri olmuştur. Kur'an'ın gerçek buudları ile alabildiğe derin bir şekilde Risalelerde anlatıldığı kanaatindeyim.
Efendimiz'e de âşıktım ben küçüklüğümde. Bir keresinde babam bana, "Gece yatmadan önce 1.000 defa Kureyş Sûresi'ni okursan, rüyanda Efendimiz'i görürsün." demişti ve ben hiç tereddüt etmeden o gece 1.000 defa Kureyş Sûresi'ni okudum. Ama ne zaman ki eserlerde Efendimiz'i anlatan yerleri okudum, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) gözümde bir başka göründü ve O'nu daha bir başka sevdim.
Kanaat-i acizanemce herkes, her gün hem Kur'an'la hem de onu çağımız insanının ihtiyacını karşılayacak şekilde yorumlayan Risalelerle ciddi meşgul olmalı. Ayrıca herkesin her gün hiç aksatmadan okuyacağı bir hizbi bulunmalı. Sadece bunlarla da yetinmemeli. Evrad u ezkarda monotonluktan, ülfet ve ünsiyetten kurtulmak için çeşitlilik önemlidir. Üstad, 15 günde bir üç ciltlik Mecmuatu'l-Ahzab'ı bitiriyormuş. Yakın geçmişte bu üç ciltlik dua mecmuasından alınan bazı cami (kapsamlı) dualar "El-Kulûbu'd-Dâria (Yakaran gönüller)" adıyla bir cilt halinde tekrar basıldı. Keşke herkes bu bereketli evrad kitabını aksatmadan okusa. Hazreti Ali'nin ömrü boyunca günlük evradını hiç aksatmadığı söylenir. Ona sormuşlar: "Nehrivan'da da mı?" "Evet, Nehrivan gecesinde bile!" demiş. Benim rahmetli validem de sabahtan akşama kadar Büyük Cevşen'i bitirirdi de bana, "Başka okuyacağım bir şey var mı?" diye sorardı.
Evrad u ezkarda bu ciddiyet olursa kim bilir gün gelir büyük zatların duyduğu şeyleri duyarsınız? İmam Şâzilî, Ahmed Bedevî gibi zatlar namazda "Sübhane rabbiye'l-azim" dedikleri zaman bütün zerrat-ı kâinatı mülahazaya alarak söyleme seviyesine çıkmışlardı. Adeta bütün kâinat onların dilleri ile tesbihat yapıyor gibi bir his bu. Nitekim Üstad'ın, yakın talebelerinden bazılarına yıllar ve yıllar sonra, "Kardeşim! Ben de Hasan Şâzilî gibi kâinatın her bir zerresinin tesbihatını duyabiliyorum artık." dediği nakledilir. Fakat bu iş, gayret ve mücahedeyle birlikte Allah'a tam teveccühe bağlıdır.
Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem) bir sahabiye bir gün "İmanın hakikati nedir?" diye sorar. Sahabi hiç tereddüt etmeden, "Ben kendimi her gün Cennet ve Cehennem'i müşahede ediyor gibi, mele-i âlânın sakinleriyle beraber olur gibi hissediyorum." diye cevap verince Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem) takdir hisleri içinde bu sahabiye: "Sen gerçekten inanmışsın." der.
Evet, herkes ama özellikle turnikeye önce girenler Cenab-ı Hakk'ın geçmişte kendilerine ihsan ettiği nimet-i sabıka adına evrad u ezkar hayatlarına çekidüzen vermeliler, bir disiplin getirmeliler. Kaldı ki bu, kulun Allah'la, Allah'ın kuluyla olan münasebeti adına bir ölçüdür.
Dua, Aramızdaki En Kuvvetli Bağdır
İslam tarihine baktığınızda günde farz namazlarına ilaveten 100 rekât nafile namaz kılan, Ramazan orucuna ilaveten savm-ı Davud tutan, zekât denince kırkta biri yeterli görmeyip ihtiyacından fazlasını infak eden, gece gazelhanları adını almaya layık sabahlara kadar hiç uyumadan evrad u ezkar okuyan nice insanlar görürsünüz. Nedir bu insanların hareket noktası? İhtimal bunlar, Kur'an'ın namaz kılın, oruç tutun, zekât verin emrini mutlak emir olarak anlamış ve ona göre yasamışlardır.
Evet, ibadet ü taatte sınır yoktur. Herkes, içinde bulunduğu konuma ve şartların müsaitliğine göre durumunu ayarlamalı ve yapabildiğince ibadet ü taat yapmalıdır. Bakın bir sahabi "Ya Resûllallah! Sana günde şu kadar salâvat getiriyorum." deyince, Efendimiz, "Güzel ama daha çok olsa iyi olur." buyuruyor. Buradan hareketle bugün bana birisi gelse ve dese ki: "Günde 100 rekât namaz kılıyorum." "Güzel ama daha fazla kılsan daha iyi olur!" derim.
Allah, mü'minlerin birbirleri ile bünyan-ı mersus (sarsılmaz bir duvar) olmasını emrediyor. Ben bu emrin bizler tarafından tam anlamıyla gerçekleştirildiğini zannetmiyorum. Devr-i saadette Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer, aralarındaki bir meseleden dolayı hafifçe birbirlerini kırmışlar ve hemen ardından her ikisi de Allah Resûlü'ne (sallallahü aleyhi vesellem) ayrı ayrı gelerek "Hata bende" demiş ve özür dilemişlerdir. O sarsılmaz duvarı oluşturmak için birbirimize sarsılmaz bağlarla bağlanmamız gerekir. Bu bağı oluşturan en önemli unsur da duadır. Her gün evrad u ezkarımızı okurken dünyanın dört bir tarafındaki kardeşlerimizi de dualarımıza dâhil edersek bünyan-ı mersusu gerçekleştirebiliriz.
Bütün bunlar peygamberane bir azim ve irade istiyor. Zaman bunu gerektiriyor. İnsanın en az gördüğü şey kendisidir. Onun için sık sık aynaya bakmak lazım. Sahabenin o derin anlayışı içinde birbirimizin elinden tutup; "Teâlev nü'min saaten! - Gelin bir süre iman edelim!" dememiz, imanî meseleleri sürekli müzakere ederek imanda, marifetullahta, muhabbetullahta ve mehâfetullahta derinleşmemiz lazım. Zira mücerret imanla günümüzün inhiraflarından kurtulmak imkânsızdır.
Hâsılı; her şeyimizi sohbet-i Canan'a bağlayıp, ihlâsla O'nun rızası istikametinde hareket edersek şaşırmayız. Üstad, ihlâsla yapılan hizmetin ikiye katlandığını anlatıyor. "İhlâsla çalışırsanız beni de ihlâsa muvaffak kılarsınız." sözleriyle ehl-i keşfin müşahedesine göre 40 vefiyattan ancak birinin kurtulduğu dehşetli bir dönemde bizlere sarsılmaz ölçüler veriyor.
Kısacası; iş çetin, yol uzun, menzil uzak, tuzak çok. Allah muînimiz ola.
- tarihinde hazırlandı.