İnsanlığın İftihar Tablosu'nun Ufku
Kâdı Beyzavî, tefsirinin birinci cildinde, İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in ufku ile alâkalı olarak şu kıyaslamaları dile getirmektedir:
İsrailoğulları maruz kaldıkları zulümden kaçarken, onları takip eden Firavun ve askerleri iyice yaklaşıp, iki topluluk birbirini görecek hale gelince, Hazreti Musa'nın arkadaşları, "Eyvah! Bize yetiştiler!" dediler. (Şuara, 26/61) Seyyidina Hazreti Musa, "Hayır, asla! Rabbim benimledir ve O muhakkak ki bana kurtuluş yolunu gösterecektir." (Şuara, 26/62) cevabını verdi. Hazreti Musa'nın "Rabbim benimledir" derken sadece kendi şahsından bahsetmesi ve "yol gösterecektir" buyururken de Arapçada geleceği ifade için istimal edilen "sin" ilavesini kullanması iki hususu ima etmektedir: Birincisi, demek ki, İsrailoğulları'nın ekserisinde Allah'a güvensizlik, tevekkülsüzlük ve teslimiyetsizlik hâkimdir. İkincisi ise; Hazreti Musa, Cenâb-ı Hakk'ın maiyyetinden emindir ama "Allah mutlaka bizimle beraberdir ve şüphesiz şimdi bir yol gösterecektir." dememiş; beklediği kurtuluş vesilesinin ileriye matuf olduğunu işaret eder gibi bir üslupla konuşmuştur.
Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz ise müşrikler tarafından Mekke'den çıkarılıp Sevr Mağarası'na sığındığı esnada, kendisini takip edenlerin gürültülerinin duyulduğu bir anda, Hazreti Ebu Bekir'e "Sen hiç tasalanma, zira Allah bizimle beraberdir." demiştir. (Tevbe, 9/40) Bu ifadede, ileriye matuf bir kurtuluş recası değil, Allah'ın maiyyetinin hâlihâzırdaki mevcudiyetine olan inanç; tefviz ve sika ufku söz konusudur.
Ufuk itibarıyla, Rehber-i Ekmel'in bu sözünün Hazreti Musa'nın sözüne çok ciddi bir rüçhaniyeti vardır. Zira Seyyidina Hazreti Musa'nın yoldakiler adına söylediği sözü, Allah Resûlü müntehilere verilmiş bir nimet mahiyetinde seslendirmektedir.
Yine, Hazreti Musa, Firavun'un karşısına çıkacağı zaman "Ya Rabbî, genişlet göğsümü, kolaylaştır işimi, çözüver şu dilimin bağını. Ta ki anlasınlar sözümü!" (Tâhâ, 20/25-28) demiştir. Bu dilek, onun talep mevkiinde bulunduğunu ve o kapıya yoldaki bir insan edasıyla teveccüh ettiğini göstermektedir. Ne ki, Hazreti Musa'da bir istek halinde ortaya çıkan bu husus, Peygamber Efendimiz'e Allah'ın bir lütfu olarak, "Biz senin kalbine inşirah vermedik mi?" (İnşirah, 94/1) âyetiyle mevhibe ve minnet ufkunda tecelli etmiştir. Diğer bir ifadeyle, Hazreti Musa'nın (aleyhisselam) Rabb'inden istediği inşirah-ı sadr, Resûl-i Ekrem Efendimiz'e bir nimet olarak verilmiş ve böylece O'nun şükran duyguları coşturulmuştur.
- tarihinde hazırlandı.