Bir Kere Değil On Kere Hizmet Ettin
Hiç şüphesiz seyahatin dinimizi anlatma hususunda çok önemli bir yeri vardır. Onun irşad ve tebliğdeki bu ehemmiyetini anlamak için Efendiler Efendisi'nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) şu nurefşan beyanını hatırlayabiliriz: O buyuruyor ki; "Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihaddır." (Ebu Dâvud, Cihad 6).
Cihadın değişik mânâları vardır. Bunlardan birisi maddî cihaddır ki vatan ve millet düşmanlarıyla karşı karşıya gelme, yaka paça olma demektir. Bu, cihadın bir buududur. Cihadın diğer bir buudu ise i'lâ-yı kelimetullahtır. Yani Allah'ın adının gönüllerde yüceltilip yayılması için cehd ve gayret içinde olmaktır. İşte bu mânâda cihad her zaman cari ve her zaman yapılması gereken mukaddes bir vazifedir. Hem öyle bir vazifedir ki, biz, dua ve isteklerimizde bir gaye-i hayal, bir mefkûre hâlinde hep onu ister ve sürekli; "Allah'ım! Din-i Mübîn-i İslâm'ın dünyanın dört bir yanında şehbal açmasını nasip eyle ve bizi de bu işte istihdam buyur." diye talepte bulunuruz.
Hem Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) beyanları içinde cihada denk ikinci bir amel yoktur ve ona denk bir şey yapılamaz. Bu husus Ebu Hureyre Hazretleri'nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte şöyle anlatılmaktadır: "Allah Resûlü'ne (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün şöyle bir soru sordular: 'Ey Allah'ın Resulü! Allah yolunda yapılan cihada hangi amel denk olur?' Buyurdular ki, '(Başka bir amelle) ona güç yetiremezsiniz.' Soruyu soranlar ikinci ve hatta üçüncü sefer tekrar sordular: Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) her seferinde aynı cevabı verip: '(Bir başka amelle) ona güç yetiremezsiniz.' dedi ve sonra şunu ilave etti: 'Allah yolunda mücahede edenin misali, mücahid cihaddan geri dönünceye kadar hiç ara vermeksizin oruç tutan, namaz kılan ve Allah'ın ayetlerini okuyup duran kimse gibidir.'" (Buharî, Cihad 2; Müslim, İmâret 110)
Niyetin Enginliği
İşte yukarıda anlatılanlar muvacehesinde umumi mânâsıyla cihadı ele aldığımızda, bu ümmetin seyahatinin daha ziyade cihada bağlandığını görüyoruz. Öyleyse kendini irşad ve tebliğe adamış hakikat gönüllüleri de her şeyden önce i'lâ-yı kelimetullah niyetiyle seyahat etmeli ve yolculuklarını Din-i Mübîn'i anlatma gayesine bağlamalıdırlar. Bu noktada "Ameller (başka değil) ancak niyetlere göredir; herkesin niyeti ne ise eline geçecek odur." (Buhârî, Bed'ü'l-vahy 1) hakikatini hatırlayabiliriz. İşte insan bu sağlam niyetle yola çıkabilirse yapabildiği kadar cihad vazifesini yapar; yapamadıklarını da Allah (celle celaluhu) o halis niyete bir karşılık olarak yapmış gibi kabul buyurur.
Zaten kulluğun temelinde de bu espri söz konusu değil midir? Diyelim ki biz altmış sene yaşıyoruz. Bu altmış senenin bütününü ibadetle geçiremiyoruz. Ömrümüzün bir hayli vakti uykuda ve çocukluk çağında geçerken; bir kısmı da hastalıklarla geçiyor ve neticede biz Rabb'imize karşı kulluğumuzu hakkıyla ifa edemiyoruz. Fakat Allah (celle celâluhu) onu tamam olarak kabul buyuruyor. Konuyla alâkalı bir başka misal olarak da şunu söyleyebiliriz; bir mü'min gece yatmaya hazırlanırken "Bir dinleneyim de kalkıp sabah namazımı zinde olarak kılayım" mülâhazasıyla uyursa Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) müjde dolu beyanları içinde onun solukları bile tesbih olur. İşte bu, niyetle boşluk doldurma mevzuudur.
Şimdi asıl konumuza dönecek olursak eğer biz ta baştan i'lâ-yı kelimetullah ve ruh u revani Muhammedî'nin şehbal açması adına sağlam bir niyetle yola çıkar ve niyetimizi işin sonuna kadar koruyabilirsek, seyahat boyunca boşluklarımız olsa, maksadımızı tam tasarlayıp canlandıramasak, onu kâmil mânâda tam temsil edemesek bile öyle inanıyor ve ümit ediyoruz ki Allah (celle celâluhu) rahmetiyle boşluklarımızı dolduracaktır.
Bu arada yeri gelmişken konunun başka bir yönüne de dikkat çekmek istiyorum. Diyelim ki, günümüzde bir mü'min İslâmiyet'in bir kere daha günün şartlarına göre anlatılması için doğrudan doğruya birilerine bir şeyler anlatmak veya bir seminer vermek niyetiyle yola çıktı. Şimdi böyle bir yolculuk cihad sayıldığından, yol boyu onun hareketleri, benzini, emeği, enerjisi, yorgunluğu... bütün bunlar ahirette o kişinin sevap kefesine konulur. Çünkü hadis-i şeriflerde de ifade buyrulduğu gibi Allah yolunda cihad için kullanılan hayvanların tersi bile öbür dünyada terazinin sevap kefesine konulacaktır. (Buhari, Cihad 46) Bu sebeple böyle bir mü'min ötede (Allahu a'lem) şu sürprizlerle karşılanacaktır: Bir; sen orada hakkı söyleyip hakikate tercüman oldun. İki; tavır ve davranışlarınla yani temsilinle de bunu anlattın. Üç; onca sıkıntı çekerek oraya ulaştın. Dört; seyahat için bunca masrafa girdin. Beş; bu iş için vaktini ayırdın... Şimdi bütün bunların hepsi ötede bir araya getirilip toplanır ve o insana denilir ki; "Sen bir değil, beş defa, on defa hizmet ettin."
Özetle
- Kendini irşad ve tebliğe adamış hakikat gönüllüleri de her şeyden önce i'lâ-yı kelimetullah niyetiyle seyahat etmeli ve yolculuklarını Din-i Mübîn'i anlatma gayesine bağlamalıdırlar.
- Bir mü'min gece yatmaya hazırlanırken "Bir dinleneyim de kalkıp sabah namazımı zinde olarak kılayım" mülâhazasıyla uyursa Efendimiz'in müjde dolu beyanları içinde onun solukları bile tesbih olur.
- İnsanlara hak ve hakikat adına faydalı bir şeyler anlatmak niyetiyle yola çıkan birinin yol boyunca davranışları, benzini, emeği, enerjisi, yorgunluğu... bütün bunlar ahi-rette o kişinin sevap kefesine konulur.
Sünnet-i seniyyeye bakıldığında, yolculuğa çıkış anından bineğe oturulduğu esnaya, gidilen beldenin görüldüğü andan o beldeye giriş vaktine, dönüş yolundan aile fertlerinin yanına ulaşıldığı ana kadar yolculuğun âdeta her karesinin dualarla dolu dolu geçirildiğini görüyoruz.
Mesela sahih kaynaklarda Ruh-u Seyyidi'l-Enâm Efendimiz'in (aleyhi elfü elfi salâtin ve selâm) bir sefere çıkarken biniti üzerine oturunca önce üç defa tekbir getirdiği, sonra şu ayeti okuyup şöyle dua ettiği rivayet edilmektedir:
"Bunları bizim hizmetimize veren Cenâb-ı Hakk'ı tesbih ve takdis ederiz; O yüceler yücesidir, her türlü eksiklikten münezzehtir. Allah lütfetmeseydi biz buna güç yetiremezdik. Muhakkak ki biz sonunda Rabb'imize döneceğiz." (Zuhruf, 43/13-14) Allah'ım, bu yolculuğumuzda Senden her türlü iyilik, hayır, takva ve hoşnut olacağın ameller istiyoruz. Allah'ım, bu seyahatimizde bize kolaylıklar ihsan eyle, mesafeleri bize yaklaştır. Allah'ım yolculuk boyunca bizim sahibimiz, arkada kalan çoluk çocuğumuzu da görüp gözeten Sensin. Allah'ım, yolculuğun meşakkatinden, tasalı, kederli, kırık dökük, morali bozuk ve buruk bir duruma düşmekten, mal, aile ve çoluk çocuğun kötü bir duruma maruz kalmasından Sana sığınırım." (Müslim, Hac 425. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihad 72; Tirmizî, Daavât 45-46.)
Sahabe efendilerimizin (radıyallâhu anhüm ecmain) ne güzel hâlleri vardır. Mesela onlar sefer esnasında aşk, heyecan ve coşku içerisinde tekbirat u tesbihatta bulunur, gürül gürül dua ederlerdi. Evet, onlar gidecekleri yere sürekli Allah'ı anarak gidiyor; tesbihat, tahmidat, tekbiratla âdeta kanatlanıyor ve böylece gafletten uzak bir hayat yaşıyorlardı.
İşte sahabe efendilerimizin bu hâlinin, bugün de aynı şekilde hayata taşınması, hayata hayat kılınması gerektiğini düşünüyorum. Biz de herhangi bir vasıtaya bindiğimizde Efendiler Efendisi'nin yaptığı duaları yaparak gideceğimiz yere gidelim ve seyahatimizi gafletten uzak bir şekilde gerçekleştirmeye çalışalım.
Yolculuk esnasında musibetlerden korunmak ve seyahati bereketlendirmek için daha başka dualar da okunabilir. Mesela, her ne kadar me'suratta yeri olmasa da, Ayete'l-kürsi belalardan korunma adına çok önemli mânevî bir zırh olarak görülmüştür. Ezcümle, bir hak dostundan vasıtaya binince yedi defa Ayete'l-kürsi'nin okunması gerektiğini duymuştum.
Ayrıca üzerinize aldığınız, disiplin olarak benimsediğiniz bir evrâd u ezkârınız varsa yolculuk süresince onu da okuyabilirsiniz. Bazen mesela Salât-ı Tefriciye'yi okuyarak da Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) salât ü selâm getirebilirsiniz. Yol arkadaşlarınızla paylaşabilir veya kendiniz de yolun uzunluğuna göre 4444 rakamını tamamlayabilirsiniz. Bütün bunları yapmak suretiyle gevezelik etme durumuna düşmekten kurtulmuş olursunuz.
Haftanın Duası
Ey Yücelerden Yüce Rabb'im! Bütün mal ve mansıp sahipleri kapılarını sürmelediler. Sen'in yüce dergâhının kapısı ise asla kapanmaz ve dilekte bulunanlara her zaman açıktır.
Ya İlâhî! Ulu dergâhına sığınan bu kimsesiz kullarını kapından kovacak olursan biz gidip hangi kapıya iltica edebiliriz ki! İlâhî! Yakınlığından mahrum edersen bizi, o zaman biz kimin yakınlığını umabiliriz ki!
Sözün Özü Hizmete giderken laubaliliğe girmemek, işin ruhunu muhafaza adına hakikaten çok ehemmiyet arz etmektedir. İrşad ve tebliğ gibi ulvî bir vazifenin tabanını sağlam kurmalı ve onu iyi bir blokaj üzerine bina etmeliyiz. "Allah'ım beni nefsim hesabına konuşturma, kendimi anlatma adına gevezelik yaptırma!" diyerek ciddi bir nefis muhasebe ve murâkabesiyle, yüreğimiz tir tir titreyerek gideceğimiz yere gitmeliyiz.
- tarihinde hazırlandı.