Kendi Derinlikleriyle İnsan-2
'Avalîm sende pinhandır, cihanlar sende matvîdir' (Mehmet Akif)
İnsanı bedeniyle ele alan ve ona cismaniyet buudlarıyla yaklaşan düşünce, protoplazmanın yaratılışından bu güne kadar bütün tekamül vak'alarını, sadece ve sadece biyolojik bir gelişme olarak görmüş, transformizm vadilerinde dolaşmış, evolüsyonla zifaf olmuş; dolayısıyla da insanoğlunu hayvan seviyesine indirmiş, onu hayvanlar arasında aramış ve antropolojiyi de bir ahır, bir tavla nizamnamesi haline getirmiştir.
Durum böyle olunca kendini hayvanlardan bir hayvan sayan insanın gâye-i hayâli ve kıymet idealleri, faide, keyif, eğlence, şahsî çıkar, daha doğrusu hayvânî bir mutluluk olacaktır. Dolayısıyla da bu fâideyi sağlayan faaliyet türü, bu keyfiyet ve bu neşeyi temin eden teknoloji ve bu cismânî refaha hizmet eden imkânlar insanın değerler listesinin başına geçecek.. ve hemen her şeyin önünde, her şeye fâik bir hızla gelişecektir. Tabii böyle bir değerler nizamı, daha doğrusu bu değerler kargaşası içinde de ne seviyeli bir düşünce insanı, ne azîmli bir ilim adamı, ne de gayretli bir sanatkârın yetişmesi düşünülemez. Yetişenler de ya bir kısım şahıs ve kuruluşlara tabasbus ve dilencilikte bulunacaklar veya devlet kapısında asalak durumuna düşeceklerdir. Zannediyorum, yakın tarihimiz itibariyle durum hep böyle olmuştur.
Bugün, insanımızı kıvrım kıvrım kıvrandıran maddeci medeniyetin, bütün bunalımların kaynağı olduğu bedâhatini inkâr edecek kimse çıkmaz. İlmî vak'aları karanlık faraziyeler üzerine kuran.. fiziğin temellerini sisli-buğulu bir zemine bina eden, plastik sanatlar ve edebiyatta bize ait her şeyi yıkan ve her şeyin içine mutlaka bir parça hezeyan ve cıvıklık pompalayan.. bin seneden beri 'bünyan-ı marsus' gibi devam edegelen bütün ictimaî müesseseleri temelinden sarsan.. idare ve politikayı korkunç bir yalan ve aldatma arenası haline getiren.. aileyi toplum bünyesinde bir kanser hücresi şekline dönüştüren.. evet, bütün bu buhranlar yumağı medeniyetin insanlığa kaybettirdikleri, kazandırdıklarından daha fazla olduğu gibi, bir millet olarak biz de, ona yelken açtığımız günden beri, hiçbir zaman onun getirdikleriyle, götürdüklerinin yerini doldurmamız mümkün olamamıştır.
Blokajı tamamen madde olan medeniyet kılıklı bu uygarlık, insanlık için huzur ve itmi'nan temininden daha ziyade, sürekli hırs ve tamâı kamçılamış obur bir 'daha yok mu?' sistemidir. Daha çok imkân, daha çok istihsal, daha çok kredi, daha çok kazanç, daha konforlu bir hayat, daha müreffeh bir yarın ve daha daha bir sürü şey... Doğrusu insan kendi özünü manâlandıramayınca veya yorumlamada yanlışlığa düşünce, her şey kendisi için yaratılan bu muallâ varlık, böyle eşyanın mahkumu oluyor.
Faidelinin; güzele, iyiye, doğruya tercih edildiği bir dünyada yaşıyoruz.. ve zannediyorum, günümüzün talihsiz insanlarının ard arda gelen belalardan bir türlü bellerini doğrultamamalarının asıl sebebi de işte bu. Evet bugün, bilimi, tekniği, teknolojiyi olduğunun üstünde değerlerle tabûlaştıran, küstahlaştıran; buna karşılık, dini, ahlâkı, fazileti, estetiği, gereksiz ve lüzumsuz gibi gören gösteren akılsızlık, adeta çağın dehâsı sayılmakta. Öyle görülüyor ki, gerçek insânî değerleri alt-üst eden bu çarpık düşünceden kurtulacağımız güne kadar, milletçe yaşadığımız sarsıntılar da, bulantılar da devam edecek.
Keşke, gerçek insânî değerlere biraz daha erken uyanabilseydik!
Evet, tarihin katmanlarına altın, gümüş madenleri gibi sinmiş ve onun gerçek buudları sayılan manâ ve ruh, bize, faidenin; çıkarın, keyfin, eğlencenin değerler silsilesinde yeri olmadığını, olsa bile, sıfırın bir kaç milim üstünde olduğunu göstermektedir.
Aslında insanı, diğer canlılardan ayıran en önemli hususlardan biri de işte budur. Evet, insanın dışındaki her varlık, kendi faidesi, kendi çıkarı ve kâinat dengesi arkasında koşturulur; ancak insandır ki, hem kendini hem de bütün varlığı ve cihanları aşan bir manâ ve ruhu takip eder. Hayvanlarda din duygusu, ahlâk endişesi, fazilet mücadelesi, sanat gayreti yoktur. Kapıları sadece insan kalbine, insan duygularına açılan bu zümrütten sarayların biricik konuğu insandır. Evet o, din ile ikiz olarak doğmuş.. ahlâkla sarılıp sarmalanmış.. ömrünü fazilet takibine vakfetmiş ve kendini sanatla anlatmış tek canlıdır.. en ibtidâî vasıtalarla yapıp ortaya koyduğu basit eserlerden ifade ettikleri manâ ve değerlerle gidip tâ sonsuzluğa ulaşan sanat harikalarına kadar her ses ve soluk, her renk ve çizgi, her şekil ve motif, onun fıtrat menşûrundan dökülen, onun derinliklerinden kopup gelen ona mahsus tayflardır.
Bugün, çoğumuz, kudretin mahkumu insiyaklarla meydana gelen örümcek ağına, bülbül yuvasına, arı peteğine, kunduz hendesesine, sivrisinek maharetine, yılan balıklarının uzun ve dolambaçlı seyahatine ve Sevk-i İlâhî ağında daha nelere nelere.. hayretlerle bakıyor ve dehşete düşüyoruz. Oysa ki, asıl hayret edilecek ve hayranlıkla alkışlanacak insandır. İnsanın öteler buudlu ufkudur, dehasıdır ve kendi kendini aşmasıdır.
Günümüzde çokları, kendilerini zirvelere çıkaracak olan gerçek insânî değerlere karşı kapalı olsalar da bu böyledir.. ve bunun tam anlaşılacağı güne kadar da kim bilir, küstahlaşan bilim, şımarıklaşan teknoloji ve faidenin dışında hiçbir değer kabul etmeyen medeniyet anlayışımızı daha ne ürpertici trajedilere sebebiyet verecek.. ve kandan, gözyaşından daha ne seylaplar meydana getirecek..!
- tarihinde hazırlandı.