İnsanın İhtiyaçları Karşısında Din Görünümlü Organizasyonlar

İslam'ın ilk devirlerinden itibaren felsefenin içimize yerleşmesi nasıl olmuştur?

İslam'ın içine Yunan felsefesi nasıl girmiştir? Felsefe alanında İmam Gazali ve İbn Arabî'nin rolü ne olmuştur? Bir de günümüzde meditasyon ve parapsikoloji gibi hâdiseler üzerinde çokça duruluyor ve insanların bunlara belli bir teveccühü söz konusu. Bu teveccüh yayın organları, toplantılar, dernekler ve değişik sevgi kanalları ile geliştirilmekte ve bunların temelinde de Budist felsefenin propagandası yapılmakta. Bunlar, dinle pek fazla irtibatı olmayan, tasavvufî bilgisi de yetersiz bazı aydın kesimde oldukça revaçta. Ayrıca Amerika'da da çok yaygın tarzda Doğu Felsefesinin bir akımı var. Halbuki bize ait tasavvuf birikimi ve tevhîdî hakikatler bunların çok çok üzerinde. Son zamanlarda kültür dünyasında "Simyacı" gibi bu konuda moda bazı kitaplar da dolaşmakta. Mesela bu eser dünyada altı milyonun üzerinde satmış, Türkiye'de de çok satıyor. "Düşüncenin Yüzde Yüz Gücü" (ve Cemil Meriç'e ait olan "Işık Doğudan Yükselir" gibi) kitaplar da aynı minvalde. Müslümanların ilk dönemde Yunan felsefesine olan yönelişleri ile bugünkü yönelişler arasında bir benzerlik var mı?

Yunan felsefesiyle günümüzdeki düşünce arasında biraz fark var. Emevîlerin ilk dönemlerinde Batı felsefesine kapılar aralanmış ise de, Müslümanların bu felsefeyle ilk tanışmaları Abbâsî döneminde olmuştur. Bundan önce saf İslâmî düşünce ve tasavvuf diyebileceğimiz İslam'ın rûhî hayatı, Kitap ve Sünnet'e dayanmaktaydı. Bu da daha ziyade inananlarca temsil ediliyor ve yaşanıyordu. Yani ilk İslâmî düşünce, kitaplara henüz dökülmemişti. Hadislerin içinde mümtezic olan şeyler de çok seçilemiyordu. Yani hadisler belli bablarla bir kitapta hususi mahiyette henüz telif ve tasnif edilmemişti. Her şey yaşanıyor fakat bazı özel hususlar kayıt altına alınmadığından tam bilinmiyordu. Toplumda daha çok vicâhî kültür hâkimdi. Ancak hicrî 2. asırdan itibaren -ki, Abbâsîler zamanına rastlıyor- Me'mun döneminde, Batıdan Grek (Yunan) felsefesinin tercüme edilmesi ile kadîm Batı düşüncesi Müslümanlığın içine girmiştir. -Bağışlayın- işte o curcuna içinde, Kur'an'ın mahluk olup olmadığı veya ne olduğu meseleleri mevzuu bahis olmaya başladı.

İmam Gazali'nin mücadelesi

Böylece hicrî 2. asrın sonu ve 3. asrın başı itibariyle Grek felsefesi İslamî düşüncenin içine kısmen nüfuz etti ve işte bu dönemde idi ki, İslam'ın ilk "rasyonalistleri" diyebileceğimiz Mutezile ve ilk "deterministleri" diyebileceğimiz Cebriye doğuvermişti. Yine bu yıllarda Sokrat felsefesinden mülhem "varlıktan gâye, Hâlık'a benzeme mülâhazasıdır" türünden düşünceler telaffuz edilmeye başladı.

Daha sonraki dönemlerde, bu düşünceler gelişerek devam etti ve bu süreç İmam Gazali dönemine kadar da tesirini artırarak yaygınlaştı. Üç sene felsefe ile meşgul olduğunu belirten İmam Gazali, daha ziyade Aristo felsefesinin Endülüslü mütercimlerine karşı meşhur Tehâfüt'ünü yazmıştı. İbn Rüşd de Gazali'nin bu eserine karşı "Tehâfütü't-Tehâfüt"ü kaleme almıştı. İmam Gazali'nin, diğer ilimler kadar felsefeyi bilmediği söylense de, ben hiç de öyle zannetmiyorum; o kadar zeki bir insanın onca zaman meşgul olduğu bir konuyu bilmemesi çok makul değil. İmam Gazali hazretlerinin felsefe alanındaki mücadelesi, -el-Munkizu mine'd-dalâl'de de ifade ettiği gibi- genelde yamulmuş veya sürçmüş bir düşüncenin yeniden doğrultulup yerine oturtulması yönündedir. İmam önce bâtıl düşüncenin kökünü kesmek, daha sonra da dinî ilimleri, kendi çerçevesinde yeniden ihya etme mülahazasıyla harekete geçmiş ve bu konuda elinden geleni yapmıştır.

Muhyiddin b. Arabî'nin konumu ise daha farklıdır. O, bir ruh insanıdır. Hallâc'larla, Sühreverdî'lerle var olan bir geleneği devam ettirmiştir ki, Fütühât-ı Mekkiyye'sine bakılınca, anlaşılmasının çok zor olduğu bir yana (Füsûsu'l-Hikem'in şerhli güzel bir tercümesi olsa da Fütühat-ı Mekkiye henüz tam ve iyi bir tercümeyle kültür dünyamıza kazandırılamamıştır) anlaşılanları olduğu gibi kabul etmek de ayrı bir problem...

Bir manada onun ifadeleri vecd ve istiğrak halinin ifadeleridir. Onun ifadelerinde vahdet-i vücud mülahazası açıktır. Gerçi son asrın alimlerinden Ahmed Emin onun o meydanın eri olmadığını, o meydanın asıl erlerinin Hallâc, Maktûl es-Sühreverdî ve Cîlî gibi kimseler olduklarını söylese de, rahatlıkla onun bu düşüncenin felsefesini yaptığı söylenebilir. Bu açıdan bakıldığında Muhyiddin b. Arabî hazretlerinin yeri ve konumu İmam Gazali hazretlerinden farklıdır. Vâkıa, İbn Arabî, İmam Gazali'den bazı nakillerde de bulunmuştur. Ama öyle zannediyorum ki, eğer İmam Gazali o dönemde olsaydı İbn Rüşd'den daha çok İbn Arabî ile uğraşırdı. Çünkü Sünnet-i seniyye ve sahabî telâkkisindeki Müslümanlık İmam Gazali'ye göre esastır. Gazali, onu ihyâ etmeye çalışmış ve ona tasavvuf ruhunu, düşüncesini işrâb etmiştir.

İnsanlar arayış içinde

Günümüzdeki din görünümlü organizasyonlara gelince, bunlar bir açlıktan kaynaklanmaktadırlar. Yani insanlar, metafizik duygu ve düşünce adına meşru yollarla tatmin edilemediklerinden dolayı yoga, meditasyon, hipnoz, telepati ve parapsikoloji gibi şeylerle kendilerini avutmaktadırlar. Arkadaşlar beni Avustralya'ya davet ettiklerinde, oradaki Budistlerin hususi lokantalarında özel meditasyon yaptıklarını, bunlarla insanları tesir altına alıp adeta onların beyinlerini yıkayıp sonra da Budizm'i telkin ettiklerini söylemişlerdi...

Evet, senelerden beri bizim ülkemizde de cincilik ve pericilik gibi şeyler almış başını gidiyor. Bütün bunlar bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. İhtiyaç, usulüne göre karşılanmadığı, tatmin edilmediği için, yani dine muhtaç olan gönüllere hak din verilmediğinden dolayı insanlar hep bir arayış içindeler. Şunu hemen ifade edeyim ki, dinimizde bu tür şeylere çok da önem verilmemiştir. Evet, dinimiz, Allah ve peygambere dayanmayan bu tür durumlara karşı mesafelidir. Her ne kadar evliyâullahın keşfi, kerameti ve vicdanlarında bazı hususları duymaları söz konusu olsa da, bunlar, Allah'ın iradesine ve meşîetine bağlı olaylardır ve insan bunları istediği zaman elde edemez. Kerâmet denen harikulâde hâl de Allah'ın yaratmasına vâbestedir. Zaten öbür türlüsü de sihirbazlık ve illüzyon gibi bir göz boyayıcılığı olur ki, onlara da asla itibar edilmez.

Bir vâkıa olarak şunu söylemek mümkündür: Çok uzun zamandan beri memleketimizde insanların dinî ihtiyacı, doğru yollarla ve dinî kaynaklara dayanılarak tatmin edilemediğinden, sosyete salonlarında ve aristokrat sınıf arasında cin, şeytan çağırma gibi hâdiseler olağan bir hal almıştır. Aslında bu, bir ihtiyaç ve bir açlığın ifadesidir. Bu açlığı gidermenin yolu da toplum içinde hak din olan İslamiyet'e serbestçe yayılma hak ve imkanının verilmesidir. Medyanın bu istikamette seferber olması ve insanlara örnek olabilecek doğru dürüst şeylerin anlatılması da bu açlığı giderme yolunda atılacak adımlardan bir diğeridir. Tabii, insandaki metafizik duyguyu tatmin etme adına geliştirilen diğer organizelerde, Allah'a kulluk gibi bir sorumluluğun olmaması, kimseden namaz, niyaz, oruç gibi ibadetler istenmemesi ve bu hareketlerin daha çok hârikulâdelikleri ön plana çıkarması, bu organizasyonları bazıları için câzip hale getirmektedir.

Meseleye bu açıdan bakıldığında, ilk dönemlerdeki felsefeye yönelmenin biraz fantezik olduğunu, şu andaki yönelmelerin ise açlıktan kaynaklandığını söylemek mümkündür. Bâtıl olan cereyanlara yönelme ve kaymalar, insanları hakikatle doyuracağımız ana kadar da devam edecek gibi gözükmektedir. Bu konuda yapılması gereken işlerden biri de, bu hususta yazan-çizen ehliyetli kalemlerin çok iyi (tenkit yazıyor gibi) okunmasıdır. Meselâ Asım Bey'in Kaytânî'ye, Filibeli'nin de Celal Nuri'ye yazdığı gibi, bu konularda yazılmış çok önemli reddiyeler vardır. Çok güçlü insanların reddiyeleri okunsa da onlarınki nedense çok okunmuyor.

Bunların okunmasının gerektiğini belirttikten sonra şunu da ifade etmekte yarar var; aslında bu konularda reddiyeden daha çok, doğrunun anlatılması üslup açısından daha önemlidir. Doğru bilgiler güçlü kalemler tarafından yazılmalı ve bu alandaki boşluklar da bu şekilde doldurulmalıdır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.