Batı İle Münasebetler Adına Düşülmüş Bir Not
Batılılarla, Batı düşüncesi ile bütünleşmemizde, mahzursuz ve gerekli olan noktalarda bir bütünleşmenin gerçekleşmesinde bence bir beis yok. Zaten bu kaçınılmazdır da... Allah; insanı, aklı ve vicdanıyla 'mükerrem' yaratmıştır. Akıl ve vicdan sahibi bir insan olmanın va'd ettiği bir kısım 'keramet'ler vardır. İslâm ile tanışmayanlar da insandır. Onların da akılları ve vicdanları vardır. Bu aklın, bu vicdanın ve insan olmanın insanlığa va'd ettiği şeyler vardır. Elli bin türlü yanlışlık içine girmiş olabilirler. Üstadın bir ifadesi ile 'Allah, insanı kerim olarak yaratmıştır. Hep iyiyi, güzeli arar. Ama bazen batıl, bir külah gibi insanın başına geçebilir...' Demek ki, insanın tabiatında hep iyiyi, güzeli araştırma temayülü var. Eğer biz kendi benliğimizi bulmuşsak, onlardan alacağımız şeyler ancak güzellikler olur. Ve Batı'dan alınacak birçok güzelliğin olduğu da söylenebilir.
Mutlak manâda, kayıtsız şartsız bir Batı düşmanlığı, zannediyorum bizi çağın dışına iter. Ve zaman tarafından elenirsiniz. Kaldı ki onlar, bizden alınacak şeyleri almada geri durmamışlar. Azıcık bilim tarihi okuyanlar bilirler ki, Batı'da Rönesans olmadan önce, gerçek manâda bir Rönesans Hicri 5. asırda Asya'da gerçekleşmiş. Birunî'lerden Harizmî'lere, İbn-i Sina'lara kadar... Bunlardan bazılarının İslâmî düşünce açısından inhirafları olabilir. Ama genelde hepsi Kitab'a ve Sünnet'e bağlı bu insanlar, Endülüs'te, Avrupa içlerinde duyulacak derecede gürül gürül bir ses haline gelmiş, büyük bir medeniyetin soluğu olmuşlardır. Ve yine birçok bilim tarihçisinin ifadesine göre, Batı'da gerçekleşen Rönesans'ın temelleri Asya'da atılmıştır. Batılıların bazı mutaassıpları, bunları isim değiştirerek almışlardır. Meselâ, İbn-i Sina'ya Avicenna, İbn-i Rüşd'e Averos diyerek, onları adeta Lâtinleştirmişlerdir. İnsaflı Batılı yazarlar, bunu itiraf etmektedir. Batılıların alıp geliştirdiği şeyleri, bence bizim bugün almamızda hiçbir beis yoktur. Biz de alır, bu meseleleri daha ileri götürürüz...
Batı'yla entegrasyon, bir istihale (dönüşüm) meselesidir. Daha evvel Gümrük Birliği sürecinden önce, Avrupa Topluluğu'na girme söz konusu iken birtakım endişelerim vardı. Çünkü o zamanlar, ekonomi uzmanları, akademisyenler, Türk toplumunun (Türkiye'de ve Avrupa içerisindeki uzantısıyla) böyle bir zifafa hazır olmadığını düşünüyorlardı. Türk toplumunu, kalbinde iskemi olan bir yığın gibi görüp, 'heyecana tahammülü yok, böyle bir zifafta kalbi durabilir' diyorlardı. Ben de yer yer bu endişeye iştirak ediyordum. Bir asimilasyon söz konusu olabilirdi. Çünkü bir sarsıntı, bir buhran ve bir kriz yaşanıyordu. Fakat o günden bugüne, çok hızlı ve sürekli bir değişim söz konusu oldu. Türk toplumu, hem yurt dışında, hem de yurt içinde ruh köküne inmeye başladı. Böyle bir zamanda Türk insanının Batı'yla bütünleşmesi, bir entegrasyona girmesi, yaşadığımız çağda kaçınılmazdır. Böyle bir yolda Türkiye, aklıyla, mantığıyla, kendi dinamiklerini, kendi değerlerini gözden geçirerek bu işin içine girerse, hiç-bir kaybımız olmayacağı kanaatindeyim.
- tarihinde hazırlandı.