Âl-i İmran, 3/40
قَالَ رَبِّ أَنّٰى يَكُونُ ل۪ي غُلاَمٌ وَقَدْ بَلَغَنِيَ الْكِبَرُ وَامْرَأَت۪ي عَاقِرٌ قَالَ كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ
"Zekeriya: 'Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre, benim nasıl oğlum olabilir..?' Allah: 'Böyle de olsa, Allah dilediğini yapar.' buyurdu." (Âl-i İmrân sûresi, 3/40)
Hz. Zekeriya (aleyhisselâm) قَالَ رَبِّ هَبْ ل۪ي مِِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً "Rabbim, bana, tarafından hayırlı bir nesil bağışla..."[2] diye dua etmişti; etmişti ama, duanın kabul edildiğine dair haberi alınca da, sevinç ve hayret karışımı bir ruh hâliyle "Nasıl olabilir ki!" deyivermişti. İlk bakışta bu iki hâdise arasında bir münâfat var gibi gözükse de, aslında böyle bir münâfat söz konusu değildir. Şöyle ki, Hz. Zekeriya, yönelip Rabbine dua ederken, tam bir konsantre ve teveccüh içinde, sebepler dairesini aklına dahi getirmeyecek ölçüde, dua makamının gereği, esbabı aşkınlığı sergilerken -ki, bunda peygamberlik davasına bir vâris bekleme gibi tamamen uhrevî bir buudun varlığı da bahis mevzuudur- öyle demiştir. Sonra, -tabir caizse- âlem-i yakazaya gelip sebepler çerçevesinde meseleye baktığında, sevinmiş, şaşırmış, "Ben yaşlı, karım da kısır iken" demiştir ki ikisi de ayn-ı hakikattir.
Burada önemli bir başka hususa daha işaret etmek yerinde olur. Klasik bazı tefsir kitaplarında Hz. Zekeriya'nın, "Benim nasıl oğlum olabilir ki!" sözünü, bir taaccüp ifadesi olarak ele alırlar. Bence -ki peygambere yakışan da odur- bu söz taaccüp değil, Cenâb-ı Hakk'ın kudretini takdir makamında söylenmiş bir hayret ifadesidir. Buna, İbn Arabî'nin vilâyette en yüksek makam hayret makamıdır, mülâhazasıyla[3] bakacak olursanız, pek de mansıb-ı nübüvvete münafi olmadığı görülür. Evet, yaşlı bir nebi, kısır bir kadından dahi, çocuk yaratmaya kâdir Allah'ın kudretini kabullenmiş olmanın verdiği mârifet buudlu hayretle, takdir hislerini dışarı vurmuş ve bu hislerini, hislerimize uygun elfâz ve kalıplarla ifade etmiştir.
Evet, bize göre, hayızdan nifastan kesilmiş; artık kısır denecek bir kadının hamile kalması "âdetullah" kanunları içinde müteâref ve şâyi değildir. Böyle hilâf-ı âdet bir şeyin ortaya konması, kadirşinas bir nebi sinesinde, bir teyakkuz sinyali gibi duyulup takdir ve hayretle karşılanması, hatta böyle bir takdirin sevincin önüne çıkması gayet normaldir ve mansıb-ı nübüvvete muvafıktır.
Dahası, كَذٰلِكَ اللّٰهُ يَفْعَلُ مَا يَشَاءُ fezlekesiyle, Cenâb-ı Hakk'ın arkadan Hz. Meryem ve Mesih'le de bir hayli hilâf-ı âdet harikulâdelikler ortaya koyacağına işaret buyrularak, kâinattaki âdât-ı müstemirresinin yanında, bir de esbaba, vasıtalara takılanlara karşı teyakkuz sinyali mahiyetinde, meşîet-i dâimesini ihtar eden âdât-ı muvakkatesi vardır.
[2] Âl-i İmrân sûresi, 3/38.
[3] Bkz.: İbn Arabî, el-Fütûhâtü'l-Mekkiyye, 1/408-411; 7/62-63.
- tarihinde hazırlandı.