Müslümanlığın Durumu
Bu boşluğu, yeryüzündeki bütün Müslümanların, iç yapıları, kalbî ve ruhî hayatları itibarıyla maruz kaldıkları deformasyon, dış yapıları itibarıyla da çağın çok gerisinde kalmaları şeklinde hulâsa edebiliriz. Böyle bir deformasyon veya çağın gerisinde kalma, ister bir-iki asırdan beri ard arda gelen haricî engellemelerden kaynaklansın, isterse bizim cehalet, zaaf ve yetersizliğimizden meydana gelsin fark etmez. Muhakkak bir şey varsa, o da, son asırlarda İslâm ümmetinin sürekli kan kaybetmesi ve çağlar boyu kendisini ayakta tutan, ayakta tutup yeryüzünün hakikî mirasçısı kılan güç kaynaklarına karşı alâkasız kalmasıdır.
Rica ederim, milletimiz hesabına talihsiz bir dönemde İslâmiyeti temsil iddiasında olanların, ilkler ölçüsünde, derin bir kalbî ve ruhî hayata sahip oldukları söylenebilir mi?. Ve yine o dönem Müslümanlarının tıpkı sahabe gibi yaşama arzusunu bir yana bırakıp, yaşatma düşüncesiyle gerilimde bulunduklarından söz edilebilir mi? Evet bu dönemde "ya devlet başa, ya kuzgun leşe" anlayışıyla, zelil olarak yaşamaktansa, aziz olarak ölmeyi yeğleyen kaç dırahşân çehre gösterilebilir? Kaç aydınlık ruh gösterilebilir ki, hiçbir zaman hasımlarımızın baskılarına "pes" etmemiş ve hayatını hiç mi hiç çizgi değiştirmeden sürdürmüştür?
Hele bu talihsiz dönemde, idare ve idare edenlerin zaafı bütün bütün yürekler acısıdır. Kur'ân, Müslümanların vesayette yaşamalarını yasakladığı halde, bir türlü vesayetten kurtulamamışızdır. İstirham ederim, bunca yıldır bizi hakimiyetleri altında ezen zalimler karşısında sürüm sürüm olduğumuzu inkâr mı edeceğiz? Yüce dinimiz, ülkemizin ve ülkümüzün amansız düşmanlarına karşı tam tekmil hazırlıklı ve tetikte bulunmayı emretmesine rağmen -hatırlayın Kur'ân-ı Kerim'de atlara ve harp vasıtalarına yemini.. ve her türlü silah ve muharebe malzemesi adına hazırlıklı bulunma direktiflerini- yeryüzü mirasçılarına yakışır şekilde bir kabiliyet gösterdiğimiz söylenebilir mi?
- tarihinde hazırlandı.