Mukaddes Göç veya Hicret
Mukaddes göç, yaratıldığı günden bu yana hiç durmak bilmeyen insanoğlu için umumî mânâda; insanlar arasında seçkinlerden seçkin aydınlık ordusu kudsîler için de hususi manada ve aynı zamanda medeniyet tarihini de yakından alakadar eden önemli bir aksiyon olarak, ruhun vazgeçilmez dinamiklerindendir. Evet, bir tarafta anne karnından çocukluğa, çocukluktan delikanlılık ve olgunluğa, derken yaşlılık ve ölüme uğrayarak upuzun bir sefere çıkmış gariplerden garip insan fertleri; diğer yanda, elindeki meşaleyle çağlara ışık saçan, çeşitli devirlere mührünü basan; açtığı ışıktan yolda arkasına düşenleri hep medeniyetin şahikalarında dolaştıran; sinesinde tutuşturduğu kıvılcımlarla kendine gönül verenlerin ruhlarını aydınlatıp onları iman ve ümit kuşağında ölümsüzlüğe hazırlayan; aydınlık düşünceleriyle, kara deliklerin çehrelerinde, cennetlere ait ışık ve renk cümbüşü çıkararak karanlıkların ve karamsarlığın hükmettiği aynı noktalarda, ümit meşcerelikleri meydana getiren yüce rehber ve yüksek kametler, hep birer yolcudurlar ve bütün bir hayat boyu göç edip dururlar.
Öteden beri her yeni düşünce, doğduğu muhitte hor karşılanıp, aleyhinde kampanyalar oluşturulmasına karşılık; o düşünce ve onu temsil eden şahısları çocukluk ve gençlikleriyle bilmeyen bir başka muhit, çok defa onlara kucak açmış ve destek olmuştur. Bu itibarla, her kutsinin kaderinde değişmez şu çizgiler, adeta bir fasl-ı müşterektir: Önce iman ve aşk, sonra yığınları saran yanlışlık ve inhiraflara karşı mücadele, sonra da gerekirse insanlığın mutluluk ve saadeti uğrunda, yurt-yuva herşeyi fedâ ederek, başka aşina gönüller aramak üzere yeniden yollara dökülme... Hemen her yeni dirilişte bu iki esas ve iki merhale çok önemlidir. Birinci merhale, ferdin şahsiyet kazanması, inançla şahlanıp aşkla gerilmesi, nefis ve benliğini aşarak Hakk'ın âzâd kabul etmez kölesi olma merhalesidir. Bu merhalede verilen bu uğraş, bütün buudlarıyla nefsin dümenlerine karşı, benliği yenmeye müteveccih ve insanın kendisini yeniden inşa etmesiyle alakalıdır ki, En Doğru Sözlü'nün beyanında '"Cihad-ı Ekber" olarak tesmiye ve tasvir edilmiştir. İkinci merhâle ise, her gönülde bir kor, bir alev haline gelen inancın aydınlık tufanı, artık çevreye çeşitli dalga boylarında şualar neşretmeye başlar. Çok defa bu safhanın tahakkukuyla beraber mukaddes göç de gelip kapıya dayanır.
Aslında, bu devreye kadar geçirilen safhalarda dahi, ruh plânında bir hicretten bahsetmek her zaman mümkündür: İnsan, içinde bulunduğu durumdan olması gerekli olan duruma; hareketsizlik ve dağınıklıktan aksiyon ve sisteme; donmuşluk ve bozulmuşluktan kendini yenilemeye, binbir günahın boğucu atmosferinden ruh ve kalbin hayat derecesine yükselme gibi.. hususların hemen hepsinde bir hicret manası vardır ve bu mânâlarda 0, hep hicret edip durmaktadır. Kanaatimizce, ikinci hicretin, fonksiyonunu tam eda edebilmesi de, birinci merhaledeki hicretlerin yapılıp yaşanmasına bağlıdır. Nefsinden kalbine, cisminden ruhuna, dış şatafatlardan vicdanındaki ihtişama, sözünden özüne hicretle başarılı olanlar, öbür hicret ve ötesinde de başarılı olurlar. Denebilir ki, bu gerçek ve en geniş manasıyla mukaddes göç, ruhun bütün dinamiklerine şamildir.
- tarihinde hazırlandı.