Fütüvvet İnsanı
İradesiyle şahlanıp nefsanî arzularını gemleyebilen, her gün birkaç defa kendi kendini hesaba çekerek davranışlarını kontrol altına alabilen, silkinip gönül dünyasında dirilerek gerçekten varolduğunu gösterebilen ve ruhunu en ulvî hislerle coşturup fizik ötesi âlemlerde gezdiren fütüvvet ruhunun temsilcisi bu yüksek ruhlar, içinde yaşadıkları toplumun kılcallarında cereyan eden en temiz kan gibidirler. Bu hayat üsaresine sahip toplumlar bahtiyar sayılır, bunu kaybedenlerse, damarları kesilip kan kaybeden bir insan gibi yavaş yavaş hayatiyetini yitirir ve ölür giderler.
Fütüvvet ruhu, bir toplumun varlık ve bekasının en sağlam teminatıdır. Bu ruhu temsil eden yiğitlerse, onun yüksek burçlarında dalgalanan bayraklar, serhat boylarında uyumayan gözler ve her türlü düşmanca ses ve soluklara karşı hassas kulaklar gibidirler. Görür, duyar, gerilime geçer ve gerekirse tereddüt etmeden kendilerini en korkunç ölüm girdapları içine atabilirler.
Bunların dimağlarında, ızdırap dalgaları birbirini kovalamakta, ruhlarında ümit ve hüzün esintileri arka arkaya esip durmakta, saatlerin akrep ve yelkovanlarına bağlı olmayan zaman üstü yaşayışları, bu esintilere göre bölünüp parçalanmakta ve nihayet, gönül mızraplarında duyulan her türlü sevinç-keder nağmeleri de yine hep bu esintilerle çevrelerinde yankılanmaktadır.
Evet bunlar, ufuklarında beliren her şafağı, temcitler gibi en yüksek yerlerden, en gür sadâlarla ilân eder ve etrafı velveleye verirler; cephelerindeki bir gedik ve tâli bayraklarının hüzünle dalgalanışı karşısında ise iki büklüm olur inlerler.
Bunları ne süper devletlerin güç ve kuvveti, ne de hasım dünyaların teknik üstünlüğü katiyen korkutup sindiremez. Onları endişelere sevk edip ızdırapla kıvrandıran yegâne şey, kendi cephelerinin sarsılması, kendi tabyalarındaki handikaplar ve kendi mevzilerindeki menfi ve hesapsız davranışlardır. Cephe sağlam, tabya mazbut ve yürekler de toplu çarptıktan sonra, her şeyin üstesinden gelip her zorluğu yeneceklerine inanırlar.
Mukaddes düşünceler uğruna en korkunç ateşler içine atılmaya, en amansız belâları göğüslemeye, en ifrit düşmanlarla hesaplaşmaya hazır bu yiğitler, ne pahasına olursa olsun başlattıkları işi sona erdirme ve milletlerine karşı verdikleri sözü yerine getirme kararındadırlar. Bu çetinlerden çetin yolda yürürken de, ne halkın alâkasına aldırış eder, ne de her köşe başında yollarını kesip onları tehdit eden tehlikelerden çekinirler. Alkışları duymaz; tenkitlere kulak asmaz ve bir ömür boyu durup dinlenme bilmeden, tıpkı küheylanlar gibi hep yüksek hedeflerine doğru koşarlar.
Nefislerine karşı fevkalâde disiplinli ve sertlerden sert, arkadaşlarının eksik ve kusurları karşısında ise alabildiğine müsamahakârdırlar. Kimseyi tenkit etmez.. tenkitleri umursamaz.. yaptıkları şeyleri sessiz ve gösterişsiz yapar.. dostu, düşmanı tahrik edip kıskançlığa sevk etmeme hususunda alabildiğine titiz davranırlar.
İçinde bulundukları toplumu aydınlatıp insanlığa yükseltme uğrunda, onlarla bütünleşir, onlarla içli dışlı olur; onların keder ve sevinçlerini paylaşır ve ruhlarının ilhamlarını onların sinelerine boşaltmak için durmadan yollar araştırır ve ızdıraplarla kıvranırlar.
Hâsılı; dün, bugün ve yarınki destanlarımızın kahramanları bu yiğitler, verdikleri mücâdelenin şuuru içinde ve fevkalade sabırlı, Hızır’la arkadaş olup (âb-ı hayat) arama idraki içinde ve alabildiğine azimli, dünyanın her türlü zinet ve debdebesi karşısında da yol yön değiştirmeyecek kadar inançlı ve iradelidirler.
- tarihinde hazırlandı.