Fahreddin Râzî’nin Ruhun Varlığı İle İlgili Düşünceleri
1. Beden daima değişip durduğu hâlde benlik hiçbir zaman değişmemektedir. Evet beden, bir kışla gibi sürekli dolup-boşaldığı, ondan ayrılıp giden parça ve parçacıkların yerini yeni gelenlerin aldığı ve bu kışlada her zaman bir tebeddül ve tagayyür yaşandığı hâlde insan, dünüyle-bugünüyle kendini kendi olarak idrak etmektedir. Bu da, insan hakikatinin bedenin ötesinde bir cevher olduğunu göstermektedir.
2. İnsan, bir şeye tam konsantre olup, bütün bütün bedenden gafil olduğu anlarda bile -bu yaklaşım İbn-i Sina ve Gazzâlî'ye aittir- kendi benliğinden asla gafil değildir ki, buna "malumun gayr-i maluma mugâyereti" denir. Bu bedihî bir gerçektir, dolayısıyla da hakikat-i insaniyenin temel unsuru beden değil, ruhtur.
3. İnsan ilim ve mârifet sahibi bir varlıktır. İlim ve mârifetin bedenle kaim olduğunu iddia ise kat'iyen doğru değildir. Öyleyse hakikat-i insaniye beden üstü ve beden ötesi bir cevherdir.
4. Âyet ve hadisler de, mahiyet-i insaniyenin özünün ruh olduğunu gösterirler. Allah, Kur'ân-ı Kerim'de " - Ey itminana ermiş ruh! Sen Rabbinden razı, O da senden razı olarak dön Rabbine..!" buyurarak insan benliğinin, şu görüp hissettiğimiz cesetten ibaret olmadığını hatırlatır. Zira, " " hitabı, ölüm hâlindeki nefs-i mutmainneye müteveccihtir. Demek, cesedin fena bulup gitmesinden sonra mahiyet-i insaniyede ilâhî hitaba ehil olacak bedenden başka bir şey var ki, ona "Rabbine dön!" deniliyor.
5. Keza, Furkan-ı Mübîn "Allah, kulları üstünde tek hâkimdir. O, sizin üzerinize Hafaza meleklerini gönderir (onlar sizi korurlar) ve birinize ölüm gelip çattığında da (bu işle) alâkalı elçilerimiz, işlerini aksatmadan ve bir kusur etmeden onun ruhunu alıverirler. Sonra da o ruhlar, götürülüp hak mevlâları olan Allah'a teslim edilirler." demektedir ki, bu da, cesedin ölümünden sonra mahiyet-i insaniye ile alâkalı götürülüp Allah'a teslim edilecek bedenden başka bir cevherin bulunduğunu göstermektedir.
- tarihinde hazırlandı.