Âyân–ı Sâbitenin Mahiyeti
Âyân–ı sâbite, yukarıda da temas edildiği gibi, "taayyün–ü evvel"den kat–ı nazar, min vechin mâdûm sayılan umûr–u mümkinedendir. Sâbit ayn'lar, zuhur hâlinde hafî ve bilinmezdirler, vücûda geldiklerinde de kendi nefisleri itibarıyla mâdûmiyetlerini devam ettirirler. Bir sultanın icraatında onun vezirleri birer perdedarlık vazifesi gördükleri gibi, Hz. "İlim" ve "Vücud"un tecellisinde de sebepler o türden birer perdedardırlar. Bu perdedarlık –Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle– aklın zâhirî nazarında, izzet ve azametin umûr–u hasîseye bizzat mübaşeretine karşı tekvînî bir tenzih olduğu gibi, potansiyel olarak hilâfetle serfiraz kılınmış bulunan insanoğlunu da böyle önemli bir konuda –Allahu a'lem– irşad içindir.
Dünya dediğimiz bu kevn ü fesat âleminde var ve yok olmalar gibi, âyân–ı sâbite ufkunda da irâdî olarak kahr u lütuf tecellileri birbirini takip etmektedir; etmekte ve kahrdan idamlar ve lütuftan da icatlar meydana gelmektedir. Âyân–ı sâbite ve misâlî modellerdeki bu tebeddül ve tağayyür, hâricî vücudla şereflendirildikten sonra da devam etmekte ve âdeta her şey sâbit ayn'lar kaynağından fışkırarak misâlî levhalar hâlini almakta, müteâkiben de bu berzahî motifler, kendilerine göre farklı vücud urbaları giyerek daha değişik buudlarda âyinedarlık vazifelerini sürdürmektedirler.
- tarihinde hazırlandı.