Fırsatçı ve Tembel İnsan
Ya şu yürürken yorulup yolda kalanlara, en küçük bir engebe karşısında ürküp geriye duranlara; iş yapmak için hep bahar bekleyenlere, en ehemmiyetsiz tazyik karşısında azim ve irâdesiyle felce uğrayanlara, kitlelerin sevk ve idaresini kimseye vermedikleri halde, sürekli olarak onları yanıltan ve şaşırtanlara, evet, bütün bunları yapanlara ne demeli..? Dünü ayrı bir mâcerâ, bugünü ayrı bir mezellet ve yarını hangi hezeyânlara hâmile bulunduğu belirsiz bu talihsizlere...
Bunlar, bahar gelince yiğit kesilir, güneş doğunca daldan dala sekmeye başlar, kar bastırınca sünepeleşir, gece olunca da hımbıllaşırlar. Ganimet bahis mevzuu olunca ön saftadırlar, tehlike baş gösterince de gerilerden daha gerilere çekilerek kayıplara karışırlar. Fakirlik hâllerinde zâhid [6], imkân elverdiğinde Kârun [7], pöhpöhlenince cevvâl, unutulunca da miskindirler. Hâsılı "öyle bednâm, öyle bedhâl, öyle kem talihtirler ki" milletin yüz karası dense sezâdır.
Bilmem ki daha kendine ermeden düşünceye doymuş, ülfet ve ünsiyete boğularak îmânî haz ve zevklerini yitirmiş, bu talihsizlere bir şey anlatmak kâbil olur mu?.. Biz, şimdilik o bahsi kapatarak, zıddın, zıddı tedâisiyle [8] içine girdiğimiz bu saksağan hikâyesini burada kesmek istiyoruz. Keşke şu perişan satırlar onlara dahi bir şeyler anlatabilseydi...
[7] Kârun: Hz. Musa (as) devrinde yaşamış ve malı ile mağrur olarak haddini aşmış ve Allah'ın zekât emrini dinlemediğinden malı ile birlikte yere batmış olan dünya zengini, Rabbinin lütûf ve ihsanını kendine mâlederek nankörlük ve enaniyetinden dolayı bu fenâ sıfatı ile meşhur olmuştur.
[8] Tedâî: Bir şeyin başka bir şeyi hatıra getirmesi. Çağrışım.
- tarihinde hazırlandı.