Gavs Ünvanı
Yardım etme, imdada yetişme, medet-resân olma, rûhânî himayede bulunma mânâlarına gelen gavs, tasavvuf erbabınca, mânevî mertebelerin en yükseğini ihrâz eden zâtlar için kullanılan bir tabirdir.
Bu payeyi ihraz eden zat; hususî bir ilâhî teveccühle şereflendirilmiştir ve -Allah'ın izniyle- Hızır gibi sıkışanlara, darda kalanlara imdâdât-ı Sübhâniye işaretiyle yetişir.. böyle bir hususiyeti hâiz olmayana "gavs" denmeyeceği gibi, kutbiyeti içinde imdâdât-ı Rabbâniye âyinedarlığına müstaid bulunmayan kutuplara da gavs ismi verilmez.
Böyle bir zât, gavsiyetle beraber kutbiyeti de hâiz olursa, ona "gavs-ı a'zam", aksine kutbiyet pâyesiyle serfiraz bir şahıs da gavsiyetle şereflendirilmişse, ona da "kutb-u a'zam" denir. Burada, her unvanın farklı bir mahmilinin olabileceği de unutulmamalıdır.
Aslında bu yüce payelerle şereflendirilenler, zılliyet plânında Hakikat-i Muhammediye'yi temsil ettiklerinden, ilâhî hakikatlara mir'âtiyet açısından Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)'ın maiyetindedirler. Bu itibarla da onlar, "Zâtıma mir'ât ettim zâtını/Bile yazdım âdım ile âdını." (Süleyman Çelebi) gerçeğine cüz'iyet çerçevesinde mazhar sayılırlar. Evet "O'nu Hak âyine-i zât etti/Zât-ı yektâsına mir'ât etti." (Hâkânî) sözü evvelen ve bizzât hakîkî insan-ı kâmil olan Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm'a aittir; sâniyen ve bi'l-araz da izâfî insan-ı kâmillere masruftur.
- tarihinde hazırlandı.