Mürşid ve İrşad Erleri
Aslında, dünya hayatında kalıcılığı ve uhrevî neticeleri itibarıyla en değerli bir iş varsa o da irşaddır.. tabiî, en kıymetli insan da irşad eri olan mürşiddir. Ne var ki, herkesin irşadı da onun kâmet-i kıymetine göredir; öyle ki, bu konuda kutbiyet ve gavsiyet dairelerinin irşad kahramanlarından düz mev'izecilere kadar bir sürü irşad erinden bahsetmek mümkündür.
Umumî mânâda mürşid; kısmen üzerinde de durduğumuz gibi, irşadla alâkalı bütün esasları ruhunda toplamış bir hakikat dellâlı, bir mânâ kahramanı ve gönüllere Hak nefehâtını duyuran bir peygamber varisidir. Ona "seccade-nişîn", "post-nişîn" veya "şeyh" denmesi, irşad vazifesindeki bir kısım hususî durumları itibarıyladır. Şöyle ki, tavzif, salâhiyet, Hakk'a kurbet ve ilm-i ledünne açık olma.. gibi imtiyazları olan bir mürşid, düz bir vaiz ve nâsihten çok farklıdır: Sıradan bir irşad eri, anlatıp duyuracağı hakikatları kendi gönül ve idrak ufkuna göre duyar, hisseder ve başkalarına da bu çerçevede duyurur.. Hakk'ın matmah-ı nazarı ve bir Kutup Yıldızı gibi herkese yol gösteren bir kutup veya kâmil mürşid ise anlatıp duyuracağı hususları temel kaynakların renk ve desenine göre yorumlar, seslendirir ve başkalarına sunacağı her şeyi kalb ve ruhunun şivesiyle sunar.. kutbiyetini gavsiyetle derinleştirmiş özel donanımlı bir kâmile gelince -mevsimi gelince bunların üzerinde durmayı da düşünüyoruz- atmosferine giren herkese ufkunun boyasını çalar ve onları Kur'ân ve Sünnet malzemesiyle âdeta yeniden inşa eder.
Hangi seviyede olursa olsun irşad, Hak rızasının hedeflenmesi şartıyla, kulluk vazifelerinin en mübecceli, böyle bir mükellefiyeti, mazhariyetleri ölçüsünde yerine getiren hakikat eri de peygamber varisi bir mürşiddir. Ancak bir mürşid-i kâmille yol arkadaşlığında, hem refâkat zevki ve hem pek çok vuslat emaresi bulunmasına karşılık, nâkısıyla yolculuğun sıkıntılı olduğu/olacağı da bedîhîdir.
Edebiyatımızda "Lâ" ile mermuz bir manzûmede şöyle denir:
Mürşide var, mürşide var, mürşide,
Andan olur derde derman ey dede.
Enverî, bu gerçeğe şöyle bir ses katar:
Rü'yet-i dîdâr-ı Hak'tan "Len terânî" remzini,
Çeşm-i zârım aşkıyla "Tûr" olmayınca bilmedim;
Kisve-i âl-i abâ Enver hakikat sırrını,
Vuslat-ı mürşidle mesrûr olmayınca bilmedim.
Şimdi, herkesin istidat, müktesebât ve mazhariyetlerine göre farklara girmeden konuyu, umumî mânâda, hemen her mürşid için temel disiplin sayılan bir kısım esaslarla irtibatlandırarak biraz daha açmaya çalışalım.
- tarihinde hazırlandı.