Firar’ın Derece ve Neticeleri
Bu firarların hemen hepsi de gidip bir ilticâ, bir himaye ve bir i’tisâmla noktalanır. Firar, firar edenin ruh derinliği ile mebsûten mütenâsib olduğu gibi, netice itibariyle varılan nokta da farklı farklıdır.
Birinciler, otağlarını marifet yamaçlarına kurar, zerreden güneşlere kadar her şeyle O’nu hatırlar, O’nu anarlar.. ölçüleri aşan isteklere girer ve olmayacak şeyler düşlemeye başlarlar.. ve derken, vicdanlarında: Seni hakkıyla bilemedik" gerçeğini duyar ve dillerinde:
Varlık senin marifetinin peşinde, erbâb-ı lisân seni vasfetmekten âcizdir. Gel tevbemizi kabul buyur, buyur ki, biz birer beşeriz, seni hakkıyla bilemedik" sözleriyle kendilerinden geçerler.
İkinciler, her an ayrı bir marifet deryasına yelken açarlar ve hep ayrı ayrı vâridâtın televvünâtıyla ömür sürdürürler. Sürdürürler ama, bir türlü berzahlardan kurtularak hayret ufkuna ulaşamazlar. Gözleri sürekli suûd merdivenlerinde, arşiyeden arşiyeye uçar ve nüzûl tasavvurundan tir tir titrerler.
Üçüncüler hâlin gelgitlerinden kurtulmuş, başları her an hayretin ayrı bir derinliğinde ve gözleri "Şerâb-ı aynemâ" ile mahmur öyle mestlerdir ki, içinde bulundukları durumdan, -ihtimal- İsrâfil’in sûruyla bile kendilerine gelemezler. Duygu, düşünce ve tahayyüllerinin derinliğini, ancak yine kendileri gibi mest olan biri ifade edebilir:
- tarihinde hazırlandı.