Mucizeler ve İman İlişkisi
Şiblî mucizelere, onlarca sayfa ayırarak çok ciddi tahşidatta bulunduktan sonra, konuyla alâkalı değişik çevrelerden gelen itirazlara da cevaplar verir ve düşüncelerini -üslup bize ait- şöyle hulâsa eder:
1) Mucize, peygamberlik sıfatlarını hâiz, nübüvvet seciyesiyle serfiraz mümtaz bir insan vasıtasıyla yaratılan ve meydana geldiği şartlar itibarıyla esbâb ve ileli idrak edilemeyen harikulâde bir hâdisedir.
2) Bu gibi vak'alar olağanüstü olsalar da imkansız değillerdir; meydana geliş keyfiyetiyle ender görülseler de Kudret-i Nâmütenâhî tarafından yer yer izhar buyurulmuş ahvaldendirler.
3) Gerçi bu tür hâdiseler, bildiğimiz tekvînî emirler gibi bir ıttırad arz etmezler; ama, o ıttırad biraz da bizim bakış ve değerlendirmelerimizle alâkalıdır. Aslında, kâinatta halk, ibdâ', inşâ, ihyâ, imâte adına vuku bulan her şey birer mucizedir; ancak, enbiyânın eliyle ortaya konan harikaların cereyan çizgisi farklıdır.
4) Ayrıca iman, her zaman haricî bir tesirât ile vücuda gelmez; görme başka, ihata etme başka; bunları insafla değerlendirmek ise tamamen başkadır. İnanmaya gelince o, önyargısız bakıp değerlendirebilen insanların vicdanlarında ilâhî meşîetle parıldama hususiyetini hâiz bir ruh ve bir mânâdır. Sırf zâhirî sebeplerle onu iş'âle de kimsenin gücü yetmez.
5) Kalbde böyle bir ruh ve mânânın meydana gelmesi, biraz da gaybe imana açık olmaya bağlıdır. Mütekebbir mütemerritler, zalim münkirler, çarpık yorumcular ve batıl taklitler ağında emekleyip duranlar ekstra bir inâyet olmazsa asla inanamazlar.
6) Bir vicdan gaybe açık duruyor ve inanmaya da hazırsa, artık o, mucizeye de inanır, onunla verilmek istenen mesaja da.
- tarihinde hazırlandı.