Hayvanlar, Ölürken Ne Hissederler?
Hayvanlar, insanlar gibi mükellef olmadıklarından, ruhları kabzedilirken belki hiç acı duymazlar. Tepinmeleri adalî, asabî ve bilmediğimiz, tatmadığımız daha başka bir durum ve keyfiyetin ifadesidir. Kim bilir, belki o çırpınma içinde kendi âlemlerine has bir lezzet de duyuyorlardır. Yeri gelmişken, Avrupa ülkelerindeki bir uygulama ve anlayışı dile getirelim:
Malum, Batılılar hayvanlarını Müslümanlar gibi kesmezler; ya elektrikle şoklar ya da boğazlarından şişlerler. Böyle bir davranış, kesim işinde bile Müslümanlara benzememe inatlarının bir ifadesi midir bilemeyiz! Kendilerini de şöyle müdafaa ederler: "Siz keserken hayvan, tepinip acı çekiyor; biz ise, hayvan acı hissetmesin diye böyle yapıyoruz." Fakat, bir gerçeğin farkında değiller. Her şeyden önce, kan damarları kesilen hayvanın çırpınmasının tesir ve tazyikiyle, ilim adamlarınca da zararlı olduğu teslim edilen kan, vücuttan güzelce boşalır. Şokla öldürülen hayvanın içinde kalan kan, ete de bulaşarak, yiyenin vücuduna geçer; oysa bizde kanın damlasını içmek ve onunla kirlenmiş elbiseyle namaz kılmak yasaktır. 1989 yılı başlarında İngiltere'de böbrek satışlarının yasaklanması gibi, bir gün gelecek, onlar da meseleyi kavrayıp, bizim sistemimize döneceklerdir.
İkincisi, "Kesilmekle hayvanın ölmesi uzuyor, tepiniyor ve dolayısıyla 15-20 dakika ona acı çektiriyorsunuz." diyorlar. Nereden biliyorsunuz acı çektiğini?
Her tepinenin acı çekmesi gerekmez ki... Önce de geçtiği gibi, kesilen hayvanda müşâhede edilen durumlar, tamamen asabî ve adalî ihtilaçlardan ibaret olabilir... Hem, hayvanın acı çektiğini hayvan olmayan nereden bilebilir? Bir defa, sen hiç hayvan olmadın ki! Her şey gözden ve gözün gördüğünden ibaret midir ki, hayvan hesabına ve onun canı adına karar verilebilsin!
Üçüncüsü, kâinattaki her varlıkta daima bir üst mertebeye çıkma meyil ve şevki vardır. Bitkiler, "hayvanlar ve insanlar bizi yesin de, hayat derecemiz yükselsin" diye âdeta yarışır. Hayvanlar da, insan bedenine geçerek, hayatiyetlerini şuurlu ve ebede namzet bir vücutta devam ettirmek ister gibi bir yarış içindedirler. Evet, hayvanlarda akıl, şuur ve idrak yoktur ama, onlar da, Yüce Kanun Koyucu'nun kanununa uyarlar. Öyleyse bırakın hayvanlar, insana misafirliğe gidiyoruz diye çırpınmaya devam etsin!..
Dördüncüsü, belki de hayvan kendi âlemine has bir lezzetin ifadesi olarak böyle çırpınmaktadır... Burada şu nükteyi de kaydedelim: Müslüman, Hakk'a teslim olmuş insan olarak her şeyini Allah yolunda feda eder ve şehit olur. Şehit olmak da, bir nev'i kurban olmak demektir. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi şehitler, kurban olmaktan bambaşka bir lezzet alırlar ama dışardan baktığınızda onları da çırpınıyor görürsünüz. Oysa hakikat, tamamen başkadır. Melek eliyle getirilip, Hz. İsmail (aleyhisselâm) gibi Allah'ın ekrem kulu, nebisi ve halifesi bir insana karşılık kurban olsun diye takdim edilen bir hayvan,[1] -tabir caizse- hayvanlar âleminin şehidi için "Hayır, acı çekmiyor, belki kendine has bir lezzet alıyor." dersek, herhâlde gerçeğe daha yakın bir yaklaşım ve tespitte bulunmuş oluruz. Kaldı ki, biz bunu ibadet adına yapıyoruz.
[1] Bkz.: Sâffât sûresi, 37/107.
- tarihinde hazırlandı.