Meariz
Eskiden beri halk arasında, harp anında düşmanı aldatmakta, insanların arasını bulmakta ve karı-kocayı uzlaştırmakta Efendimiz (s.a.s)'in, yalan söylemeyi caiz görmesi kanaati yaygındır. O'nun (s.a.s) bu mevzuda söylemiş olduğu hadislerden böyle bir hüküm çıkarmanın oldukça yanlış olduğu kanaatindeyim. Zaten Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarının şerhini yapan Kastallani, Aynî, Nevevî.. gibi muhakkikîn de şerhlerinde bu konularla ilgili hadisleri, yalana cevaz verme şeklinde değil, meâriz olarak yorumlamışlardır.
Efendimiz'in hayat-ı seniyelerinde yapmış olduğu şaka türü hâdiseleri göz önüne alarak, zaruret hâlinde meâriz yapmayı, pek çok muhakkik mahzursuz görmüşlerdir ama, imana, icraat-ı İlâhiye'ye ve vakıa ters bir şey olduğunu belirterek hiçbir şekilde yalana cevaz verilemeyeceğini belirtmeyi de ihmal etmemişlerdir. Ta'rizden gelen muarrez'in çoğulu 'meâriz', tevriye gibi maksadı muhataba kapalı ifade etme demektir. Başka bir ifadeyle, ifadenin muhataba farklı bir şekilde yansıtılması denebilir. Efendimiz (s.a.s)'in yaşlı bir kadına, 'Yaşlı kadının cennete giremeyeceği' ifadesi bu kabildendir ki, daha sonra gerçek maksatlarının, yaşlı kadının, yaşlı olarak cennete girmeyeceğini kastettiklerini tasrih buyurmuşlardır.
Hadis kitaplarında bu vak'anın şöyle cereyan ettiği söylenir: Bir kadın huzur-u risalet penahiye gelip, 'Dua buyur Ya Resûlallah, cennete gireyim.' der. Allah Resûlü de, 'Yaşlı kadın cennete giremez.' buyurur kadının çok üzüldüğünü görünce, 'Ben, yaşlı kadın yaşlı olarak değil, genç olarak cennete girecek demek istedim.' ferman eder ve kadının gönlünü sevinçle coşturur. Ve yine Hz. Enes'in kulağından tutup: 'İki kulaklı nasılsın?' gibi sözlerini bu cümleden sayabiliriz.
Hâsılı Efendimiz, hayatı boyunca hep yalanın karşısında olmuş ve onun her ne vesileyle olursa olsun, -şaka buna dahil- söylenmemesini istemiş Ashabının, 'Ya Resûlallah, siz de şaka yapıyorsunuz.' demelerine karşı da, 'Ben ancak doğruyu söylüyorum.' buyurmuşlardır.
Evet O, daima hakkı ve hakikatı söylemiş, hayatında yalanın kıl kadarına dahi yer vermemiştir. Bu itibarla da O'nun bu konulardaki hadislerini de, doğrudan doğruya hilâf-ı vâki beyanda bulunma şeklinde değil, maksadı gözeterek tevriye yapıp muhatabın farklı şekilde anlamasını sağlama şeklinde yorumlamak gereklidir.
- tarihinde hazırlandı.