Zekât rahmete vesiledir
Zekât, kulu Allah’a yaklaştırmanın yanında, O’nun rahmetine de vesiledir. Zira, daha çok Allah’ın (celle celâluhu) rahmetine nail olanlar, O’nun emirleri doğrultusunda hareket edenlerdir. Başkalarına merhamet edip ihtiyaçlarını gidermek ise, ilâhî rahmete karşı çıkarılmış en büyük davetiyedir. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Birbirlerine rahmet duygularıyla muamele edenlere Rahman da merhamet eder. (Öyleyse) siz, yeryüzündekilere merhamet edin ki ehl‑i sema da size merhamet etsin.”[1] derken bu hakikati ifade etmektedir. Kur’ân‑ı Kerim’de zekâtın, Allah’ın rahmetini celbettiği mealen şu ifadelerle anlatılmaktadır: “Rahmetim ise her şeyi kaplamıştır. Onu takva dairesinde yaşayanlara, zekât verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”[2] “Namazı kılın, zekâtı verin, Resûl’e de itaat edin ki, merhamete mazhar olasınız.”[3]
Yoksulun elinden tutmak, maddî‑mânevî zayıf olanlara yardımda bulunmak, köleyi memnun etmek ve anne‑babaya infak gibi maddeye dayalı fiillerin, Allah’ın rahmetine vesile olduğunu İnsanlığın İftihar Tablosu’ndan da öğreniyoruz: “Şu dört özelliği kendisinde toplayana Allah, rahmetini neşreder ve onu Cennet’ine koyar: Yoksulu koruyan, zayıfa yardım eden, köleye yumuşak davranan ve anne‑babaya infak eden.”[4]
Aynı zamanda zekât, belâ ve musibetlere karşı bir siper konumundadır ki, bu da rahmet‑i ilâhiyenin tecellisidir. Zekât farîzasının yerine getirilmediği durumlarda, Allah’ın rahmetinin de kesileceğini, yine Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bildirmektedir: “Mallarının zekâtını vermeyen topluluğa semadan rahmet kapıları kapanır, yağmurdan mahrum kalırlar. Şayet hayvanlar da olmasa, onlar yağmurdan nasip alamazlar.”[5]
[1] Tirmizî, birr 16; Ebû Dâvûd, edeb 58.
[2] A’râf sûresi, 7/156.
[3] Nûr sûresi, 24/56.
[4] el-Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru’l-usûl 4/50; es-Suyûtî, el-Fethu’l-kebîr 1/160.
[5] et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 12/446.
- tarihinde hazırlandı.