Toplumun salâhında Allah korkusunun yeri
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın
Ne irfanın kalır tesiri kat’iyen ne vicdanın.
Gerçek fazilet ve insanı insan yapan değerler üstü değer, ancak ve ancak insanın bütün duygu‑düşünce ve isteklerini zapturapt altına alabilme gücüne sahip Allah korkusudur. Diğer müeyyideler geçici olarak frenleyici birer rol üstlenseler bile, bunların insanı sürekli kontrol altında tutmaları söz konusu değildir. Zira, insanların çeşit çeşit zaafları vardır ve bu zaaflar, bazen insanı öyle bir tesir altına alır ki, insanda direnecek güç kalmaz.. irade devre dışı kalır, derken insan, işte bu zayıf yanlarından biriyle istemediği herhangi bir işi irtikâp eder.
Bu açıdan, insanı böyle durumlarda frenleyecek öyle güçlü bir sâik lazımdır ki, insan, içinde bulunduğu durumun o baskıcı atmosferinden kurtulup salim düşünebilsin, salim karar verebilsin ve ölçülü hareket edebilsin. Allah korkusunun böyle güçlü bir tesire sahip olduğu hem sübjektif hem de objektif pek çok delille ispat edilmiş bir husustur. Sadece İslâm tarihine ve bilhassa Asr‑ı Saadet dönemine bu gözle bakılmasının yeterli olacağı kanaatindeyim.
Düşünün ki cahiliye insanlarından bazıları alkolik, bazıları kadına düşkün, bazıları insan öldürmeyi zevk hâline getirmiş birer cani durumundaydı. Bu kabîl zaaflarla malûl olmayan insan yok denecek kadar azdı. Bu karanlık dönemde bilhassa fuhuş öyle yaygındı ki, birkaç nezih ruhlu insanın dışında, o batağa saplanmamış bir kimse yok gibiydi.
Evet, toplum böylesine tefessüh etmiş ve kokuşmuştu. İşte o gün İslâm’a girenler de böyle bir toplumdan kopup gelen kimselerdi ki, bunlarda, biraz evvel saydığımız zaaflardan birinin veya bütününün bulunması realite olarak gayet normal kabul ediliyordu. Oysaki, daha sonraki durumu itibarıyla o koskoca Asr‑ı Saadet’te, bir iki zina hâdisesi,[1] bir‑iki hırsızlık[2] ve yine ancak o kadar içki içme vak’ası tespit edilebilecektir.[3] Bunların yarısına yakınının tespiti de yine suçlunun bizzat kendi itirafıyla olacaktır. Bir suçluya suçunu itiraf ettirecek, hem de bu itirafın bedelini canıyla ödeyeceğini bile bile, Allah korkusunun dışında hangi güç ve hangi kuvvet vardır?
Öyleyse, hem ferdî hem de içtimaî plânda salah adına, bir toplum için en yararlı, en büyük dinamik “Allah korkusu”dur denebilir. Biz buna böyle inanıyor ve toplum olarak kurtuluşun da bu inancın yaygınlaşma oranında paralel gelişeceği kanaatini taşıyoruz.
[1] Bkz.: Müslim, hudûd 22; Ebû Dâvûd, hudûd 24, 25; İbn Mâce, hudûd 9.
[2] Bkz.: Buhârî, ehâdîsü’l-enbiyâ 54, fezâilü ashâb 18, meğâzî 53, daavât 65; Müslim, hudûd 8.
[3] Bkz.: Buhârî, vekâlet 13, hudûd 3; Müslim, hudûd 35.
- tarihinde hazırlandı.