Muhabbet fedaisi olmak
Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Biz muhabbet fedaisiyiz, husumete vaktimiz yoktur.”[1] der. Bu bizim için çok önemli bir düsturdur. Ancak mesele, böyle bir sözü söylemek veya dile dolamakla bitmez; mesele onu temsil edebilmektir. Nitekim daha başkaları da insanları sevmekle alâkalı çok sözler söylemişlerdir ve bunların hepsi de söz olarak güzeldir. Ama acaba bu söz sahiplerinden kaçı dediğini tatbik ve temsil edebilmiştir? İşte bu soruya tatmin edici bir cevap vermek oldukça zordur.
Tebliğ ettiği şeyi aynı zamanda temsil etmek, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) ait önemli bir hususiyettir. O, ne demiş ve ne söylemişse mutlaka tatbik etmiş ve dediği her şeyi hayata geçirmiştir. Hayata geçirilmeyen sözler ne kadar güzel ve mükemmel de ifade edilse zamanla küflenmeye, tesirsiz kalmaya mahkûm olur. Değil beşer sözü, Kur’ân gibi ilâhî bir kelâm bile eğer tatbik görmezse, gönüller üzerindeki müessiriyeti adına ne kadar durgunlaştığı meydandadır. Kur’ân ki onun tek harfi dahi değişikliğe uğramamıştır. Kur’ân ki nazil olduğu anki taravetini, tazeliğini ve yeniliğini korumaktadır. Ama o, artık ilk dönemlere nispeten çevresi itibarıyla garip ve temsildeki zaaf ve boşlukların buğulu atmosferinde net görünememenin mağduru ve yetersizlik hezeyanlarına maruz...
Evet bu, asla Kur’ân’a ait bir eksiklik değildir; eksiklik onu hayata taşıyamayan toplumlardadır. Din ve Kur’ân hayata hayat olmalı ki, biz de diri kalabilelim. Evet, Kur’ân, bütünüyle temsil edilmeli ki kendinden beklenen fonksiyonu eda edebilsin. Bütün bunlarla şu noktaya gelmek istiyorum: Muhabbet fedaisi ve sulhun temsilcisi olduğunu söylemek yeterli değildir. Önümüzde aşılması gereken bir sürü engel var. Asıl mesele, o güzel ifadeyi hayata geçirip temsil etmektir.
Esasen sevgi ve muhabbet, İslâm dininin en önemli prensiplerindendir. Bugün ona, en yabancı kulüpler sahip çıksa da sevgi ve muhabbetin hakiki sahipleri yine bizleriz.
Bizim bu ifadelerimiz bazılarına inandırıcı gelmeyebilir. Bilhassa yakın geçmişte meydana gelen negatif görüntüler bizler için birer dezavantaj olmuştur. Ne var ki, onların yaptığı yanlışları İslâm’a mâl etmek kat’iyen hatadır. Evet, İran’da bir inkılâp yapılmak üzere yola çıkılmıştır ama, yapılanlar ihtilâl çerçevesini aşamamıştır. Kaldı ki, dünyaya İslâm imajını yanlış aksettiren sadece İran da değildir. Daha nice ülke ve liderler vardır ki, tutum ve davranışlarıyla sürekli olumsuz görüntülerin temsilcisi olmuşlardır. Tabi ki onların bu tutum ve davranışları hep karşı cephenin işine yaramıştır.
Bütün bunlarla birlikte bizler, her zaman söylediklerimizde ısrarlı ve bunları temsilde de son derece kararlı olmalıyız. İçimiz insanlığa ait sevgi ve muhabbetle dolup taşmalı; kalblerimiz de her türlü düşmanlığa karşı kapalı kalmalıdır. Şunda hiç kimsenin şüphesi olmasın ki, gelecek asır, sevgi ve diyalogun neşv ü nema bulduğu bir muhabbet asrı olacaktır. Düşmanlıklar büyük bir ekseriyetle yok edilecektir. Hususiyle dünyanın globalleştiği bir dönemde bunun tahakkuku hiç de uzak bir ihtimal değildir. İnşâallah kudsîler bu misyonu da eda edeceklerdir.
[1] Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat s.54 (İlk Hayatı).
- tarihinde hazırlandı.