Diriliş bestesi ve musikimiz
Toplumumuz, psikolojik yapısı itibarıyla tamamen bir çıkmazda ve acziyet içindedir. Her şey gibi musikimiz de, toplumun içinde bulunduğu psikozdan nasibini almıştır. Ve bunu inkâr etmek de imkânsızdır.
Bize ait musikinin doğum yeri tekyelerdir. Musikinin büyüyüp serpilmesi de yine doğum yeri olan tekyelerde gerçekleşmiştir. Elbette böyle lâhûtî bir zeminde doğan, büyüyen ve gelişen musikinin, toplum içindeki fonksiyoner yönü de ağır basacaktır. Ve öyle de olmuştur.
Tekyelere kilit vurulduğu günden beri, bize ait musiki de, yersiz‑yurtsuz ve gariptir. Toplum, ondan boşalan yeri ve tesiri dolduracak alternatifi araya araya yorulmuş ve musiki adına iflâsın en acımasız günlerini yaşamıştır. Şimdilerde bu durum, eskisi kadar şiddetli olmasa da hâlâ devam etmektedir. Zira ki, getirilen, daha doğrusu adapte edilmeye çalışılan Batı musikisi, bizim insanımıza istenileni vermekten çok uzaktır; gittikçe de bu uzaklık artmakta ve hatta sürat kazanmaktadır.
Nedir o el‑kol sallamalar, kendini yerden yere çalmalar... Allah aşkına! Bunların musiki ile ne alâkası var? Dinleyenleri sağır, dilsiz mi sanıyor bu insanlar da, meramlarını işaretlerle anlatmaya çalışıyorlar... Hayır, hayır, bunların hiçbirinin bizim musikimizle uzaktan‑yakından alâkası olduğu söylenemez!
Biz, ruhumuza üns üfleyecek musiki istiyoruz. Biz, bizi tefekkürün zirvelerine çıkaracak, ulvî duygularla dolup taşmamızı sağlayacak ve bizi kendimizden geçirecek; geçirip öteler ötesiyle konsantrasyonumuzu temin ve tesis edecek musiki istiyoruz. Ve yine biz ahlâk, edep, terbiye ve disipline kaynak teşkil edecek tertemiz, dupduru, his ve duygularımızla şahlanışımızı sembolleştiren ve bize gönlümüzün sesini dinleten bir musiki istiyoruz.
Bu, toplumun arzu ve isteğidir. Şu anda bir kısım insanlar, vicdanlarında meknî bu isteği sezemeseler de, büyük çoğunluk işin farkındadır ve talepleriyle bu isteklerini açığa vurmaktadırlar. Tabandan gelen bu yoğun isteğe cevap vermek zorundayız. Vak’aları görmezden gelmenin hiçbir anlamı yoktur. Öyleyse bizler, hem de çok süratle kendi musikimize el atmak ve onu yeniden canlandırmak mecburiyetindeyiz. Toplumun, gözle görülecek kadar hızlanan kendi özüne dönüşü de bunun böyle olmasını gerektirmektedir. Eğer istekler müspet karşılık bulamazsa, menfi olana kaymalar sürüp gidecek ve içtimaî bir müessese daha tarihten silinip gidecektir.
Evet, toplumun artık beklemeye tahammülü yoktur. Onun için gayet açık ve net bir ifade ile tekrar ediyorum ki, musiki üstatlarımız ve bu işin ehli olanlar, mutlaka kendilerinden beklenen misyonu eda etmeli ve kimliksiz kalmış musikimizi eski asalet ve seçkinliğine yeniden kavuşturmalıdırlar. Yoksa insanımız, daha uzun süre, aldanmışlık içinde hayat sürüp gidecektir. Bunun telâfisi ise, diriliş bestemize musikinin sesiyle de iştirak etmektir.
- tarihinde hazırlandı.