Allah’a intisap
Sayın Başbakan’la görüşmemi[1] gazete ve televizyonların abartması karşısında çokları hazmedemedi. Hatta çeşitli kademelerde ve üst seviyede bulunup da bir kısım yüksek makamları işgal edenler “O da kim oluyor?..” türünden düşüncelerini sesli olarak ifade ettiler. Bu konu üzerindeki düşüncelerimi, gerek görüşmeden önce yakın çevreme, gerekse görüşmenin duyulmasından sonra gazete ve televizyon mülâkatlarında arz ettim. Onları tekrar edecek değilim. Yalnız şimdilerde bir hususu hatırlatmada yarar görüyorum: Bu husus, Allah’a intisap meselesidir.
Evet, O’na intisap eden mini mini çekirdekler, en sert kayaları –ki siz onları balyozlarla parçalayamıyorsunuz– çatır çatır çatlatmıştır.
O’na intisap eden Hazreti Nuh’un gemisi azgın dalgalar üzerinde, kemal‑i emniyet içinde, salına salına yüzmüş ve sahil‑i selâmete çıkmıştır. Rica ederim, deniz üzerinde normal zamanlarda bile gemi yüzdürmek ancak çok hassas dengeleri gözetmekle mümkündür. İşte bu dengelerin bozulması ânında birden her şey biter. Bakın yakın tarihimizde, ilmin ulaştığı en son teknik imkânlar kullanılarak yapılan ve kaptanına –hâşâ– “Bunu Allah bile batıramaz!” dedirten Titanik gemisi, Allah’ın dengeleri bozması neticesi, bir iki saat içinde geride bir sürü ceset ve enkaz bırakarak suların derinliklerine gömüldü. Şimdi isterseniz buradan Hazreti Nuh’un gemisine intikal edebilirsiniz.
Evet, her hâlde bugüne nispetle, alabildiğine ibtidaî şartlarda yapılmış basit bir gemi, içinde insanlar, hayvanlar ve o gemi ile her şeyi önüne katıp sürükleyen azgın dalgalar üzerinde yolculuk yapılıyor. Bunu Allah’a intisaptan öte hiçbir şey ile açıklamak mümkün değildir.
Evet, her şey O’na intisapla başlıyor, O’na intisapla bitiyor. Son söz “O, yâr ise her şey yâr, O, yâr değilse her şey zarar.”
[1] 1994 Aralık ayında gerçekleşen ve basında çok tartışılan görüşme.
- tarihinde hazırlandı.