Hocaefendi'nin Zor Görevi
Gerçek bazen zehir tadında bir ilaç gibi olur. Duygular kabarır, akıl köşeye siner.
Hakikati olduğundan farklı görmek, mümkün olsa değiştirmek istersiniz. Duymak istemediğiniz cümleyi telaffuz edene tehditler savurursunuz. Kimse, bu kabına sığmaz, zincire vurulmaz coşkunluğu kınayamaz.
Ama bazılarının rolü çok farklıdır, gerçeğin sözcülüğünü yapması, aklı hükümranlık koltuğuna çağırması gerekmektedir. Söylenemeyeni dile getirmek, yüreklerdeki fırtınayı dindirmek, belki yarayı dağlamak düşer paylarına. Çoğu zaman içte kaynayan volkanlar bastırılır ve kana kızılcık şerbeti denmesi kaçınılmaz olur.
Halbuki ne kadar kolaydır, kitlenin hoşuna gidecek şeyleri sıralamak, duyguları okşamak. Ne kadar zevklidir, sele karışıp akmak, bir şelaleden aşağı kendini bırakmak.
Ama hayatınız iman hizmetine adanmışsa, tek hedefiniz daha çok insanı dalgalı denizlerden alıp, dingin koylara ulaştırmaksa, zora talip olmak mecburi istikamettir. O anda ağzınızdan 'Gözümde ne cennet sevdası, ne cehennem korkusu. Milletimin imanını selamette görürsem cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım.' sözleri dökülür.
Tanrılığını ilan eden krala, kendisini öldürmenin yolunu öğreten Ashab–ı Uhdud'un mürşidi gencin yaptığını yaparsınız. 'Delikanlının Rabb'inin adıyla' demedikten sonra bu emeline ulaşamayacağını anlayan kral, sonunda hedefini vurur ama tanrılık elden gider. Halk, iman uğruna ölümü göze alan delikanlının Rabb'inin gerçek tanrı olduğunu anlar. Birer birer ölmek kâr değildir; bin dirilmeyi garantilemeden bir canı vermezsiniz.
İçinden çıkamadığınız durumlarda 'En güzel örnek' imdadınıza yetişir. Herkes intikam almasını beklerken o, amcasının, Hamza'sının katili Vahşi'ye elçiler gönderip imana çağırmıştı. Mekik diplomasisini "Nefislerini israf eden kullarıma söyle; Allah'ın rahmetinden ümitlerini kesmesinler." ayetini göndererek bitirmişti.
Böylece Vahşi'yi kazanmakla kalmadı, kıyamete kadar ümmetine bir mesaj bıraktı. Bir insandan ne olur demeden, acıyı kalbe gömerek, iman hizmetini hakkı olan intikama tercih etmişti. İnsanlığın kurtuluşunun vesilesi, âlemleri kuşatan Rahmet'ten ve onun varislerinden beklenen ve onlara yakışan da bu değil mi?
Günümüzde imana giden yollarda aşılması zor barikatlar, tebliğin sahipleriyle muhatapları arasında Çin Setleri var. Fakirlik, tembellik ve cahillik girdabında boğuşan Müslümanlar, mesajı temsil niteliğinden oldukça uzak. Maruz kaldıkları zulümler ve mağduriyetler duygusallığı alabildiğine artırıyor. Aklın yerini duygular alıyor. Ölürken bile dirilişe vesile olma ilkesi unutuluyor.
Ve biri ortaya atılıp kollarını makas gibi açarak, 'Durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak.' diyor. Yığınlar mahşer gibi akarken, o akıntıya karşı kürek çekiyor. Anlaşılmama, suizanlara muhatap olma, tahkir edilme riskini göze alıyor.
Başkası değil, kendimiz olarak yaşamamızı istiyor. Hedefimize imanı koymamız gerektiğini hatırlatıyor. Hedefe giderken, çağın şuuraltlarımıza yerleştirdiği metotları değil, vahiyle gelmiş, peygamber eliyle uygulanmış usulleri takip etmemizi öneriyor.
Yakaladığı refaha rağmen huzuru bulamamış modern insana, kendi alternatifimizi sunmamız için nefes tüketiyor. Bedenini fazlasıyla doyuran; ama ruhunu tatmin edemeyen çağdaşlarımıza İslam'ın gerçek yüzünü gösterme uğruna kendini paralıyor. İsmini barıştan alan bir dinin, kanla özdeşleşmesine isyan ediyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi, tarihi bir görevi ifa ediyor. Dindarlık derecesi ne olursa olsun bütün Müslümanlar altını çize çize okumalı ve daha çok insana, daha çok lisana, daha çok ülkeye ulaşması için kendini vazifeli bilmeli.
- tarihinde hazırlandı.