"Hocaefendi bütün insanlığa konuşuyor"

Doğu ve Batı dünyasının birbirlerini daha iyi tanıması ancak diyalogla mümkün olabilir. Bu anlamda Türkiye büyük bir potansiyel taşıyor. Amerika Birleşik Devletleri'nde İslami araştırmalar profesörü olan Alan Godlas Abdülhak ile Mehtap Tv'de yayınlanan 'Farklı Seslerin Ahengi' programında yapılan röportaj Türkiye'deki sivil toplumun ve Gülen Hareketi'nin küresel barış adına katkılarını ve yansımalarını ortaya koyuyor. Bu röportajı Kehkeşan dergide sizler için yayınlıyoruz.

Kehkeşan: Kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?

Alan Godlas Abdulhak: Ben Alan Godlas Abdulhak. University of Georgia da Din Bölümünde İslami araştırmalar profesörüyüm. Yaklaşık 20 yıldır burada ders veriyorum. Son zamanlarda, çalışmalarımı İslam'daki duygusal zekâyı geliştiren kaynakları duyurmaya ve hatta diğer kültürlerdeki, dini olsun yada dünyevi olsun bu kaynakları eğitim sistemine entegre edilmesi üzerinde çalışıyorum. Bunun yanında, aslında benim ana konum sufizim ve hala bunun üzerine araştırmalarımı sürdürüyorum. Tefsir ve hadis alanında, özellikle sufi kaynakların hadis ve tefsiri yorumları üzerine çalışıyorum. Dini duyguların insanın içine soktuğu psikolojik değişim beni çok genç yaşta bu alana ilgi duymaya yöneltti. Çünkü dünyadaki birçok problemin kaynağının aslında insan egosu olduğunu fark ettim. Bu sorun her yerde olmasına rağmen, özellikle benim büyüdüğüm Amerika'da insanlar bu durumdan habersiz ve egolarını eritmeyi düşünmüyorlar. Hatta egolarının kendi hareketlerine ne derece etki edip problemlere sebep olduğunun farkında değiller. Savaş, çevre kirliliği, zulüm gibi problemlere şimdiye kadar hep politik çözümler aranıyor. Hâlbuki tüm bu problemlerin çözülememesinin nedeni bir şekilde insanın egosunun ön plana çıkıp olaylara aklı selim ile yaklaşmayı imkânsız kılıyor. İşte ben egonun, yani nefsin, insan hareketlerini nasıl olumsuz etkilediğini tespit edip, nefsin nasıl terbiye edileceğini araştırıyorum. İşte tüm bunlar daha önce çalışmış olduğum insan psikolojisi ve ekoloji alanından dinlere, özellikle ıslama ve sufizime yönlendirdi. Ve bundandır ki Fethullah Gülen Hocaefendinin çalışmaları ile tanışma fırsatım oldu.

Kehkeşan: Hocaefendi ve 'Gönüllülere Hareketi' ile ilk tanışmanız nasıl oldu?

Alan Godlas Abdulhak: Hareket ile ilk tanışmam yanlış hatırlamıyorsam İstanbul Center'da vazifeli olan yüksek lisans öğrencim vasıtası ile ya da yaklaşık ayni zamanlarda Zeki Saritoprak beyin çalışmalarından da Hareketi duymuş olabilirim. Esas tanışıklığım öğrencimin bana getirdiği Hocaefendinin kitapları sayesinde oldu.

Kehkeşan: İlk izleniminiz ile şu andaki harekete bakış açınızı özetler misiniz? Düşüncelerinizde ne gibi değişiklikler oldu?

Alan Godlas Abdulhak: İlk olarak, Hocaefendi'nin Bediüzzaman Said Nursi'nin yolundan devam ettiği ve takipçisi olduğunu düşünmüştüm. Bediüzzaman'ın zamanını çok iyi okumuş ve dünyanın karsılaştığı problemlere özellikle Müslümanların problemlerine çözümler sunmuş birisidir. Hocaefendi hakkında ilk izlenimlerim de, kendisinin Bediuzzaman'ın gittiği yoldan gittiğini ve sıkı bir takipçisi olduğu yönündeydi. Daha sonra, Hocaefendi'nin Bediuzzaman'ın kurduğu sistemin ötesine gittiğinin farkına vardım. Hocaefendi (M. Fethullah Gülen) aslında sadece Türk Müslümanlara değil tüm Müslümanlara hatta bütün insanlığa konuşuyor. Mesela din müntesipleri arası diyalog, barışa katkı gibi çalışımlara buna örnek teşkil ediyor. Hocaefendi, özellikle, dindarlığı ön plana çıkararak insanların ahlaklı, verimli ve insanlığa en yararlı bir şekilde yasamalarını istiyor. Hocaefendi, Efendimiz, Muhammed Mustafa (sas) örneğinde olduğu gibi dini yaşantının dünya hayatında başarılı olmaya engel teşkil etmediğini tüm dünyaya öğretiyor. Hocaefendinin yaptığı bidat olarak adlandırılamaz çünkü o dinin özünde olan fakat unutulagelmiş değerleri zamanın ihtiyacına göre yorumlayıp tekrar gün yüzüne çıkarıyor. Hocaefendi, hayatta yaşadığımız problemi çok iyi tespit edip insanları çözüme kanalize ediyor ve sunduğu çözümler bir yandan İslami olmakla birlikte öte yandan dinler üstü değerlere bina edilmiş oluyor. Bundan dolayı, Hıristiyanlar, Yahudiler, Budistler ve Ateistlerin Hocaefendinin ortaya koyduğu prensiplerden Müslümanlar gibi yararlanabileceğini düşünüyorum. Mesela, Hocaefendinin üzerinde ısrarlı durduğu konulardan birisi de nefis terbiyesidir. Nefis terbiyesi insanın kendini eğitmeye ve geliştirmeye gayret göstermesi ve bunların sonucunda egoyu kontrol altına alma olarak tanımlanabilir. Bunu İslam çerçevesi dışında düşündüğümüzde dahi, psikoloji ilminde de bu konu insan egosunun uyumsuz yönlerinin yontulması olarak geçmektedir. Bu açıdan bakıldığında, ateistler Hocaefendinin söylemlerinden ve yaza geldiklerinden kendi hayatlarına izdüşümünü bulabilirler.

Kehkeşan: Hocaefendinin ve onun arkasından gidenlere baktığımızda diyalog faaliyetleri öne çıkıyor. Diyalog faaliyetlerinin İslam altyapısında yapılabilirliği hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Alan Godlas Abdulhak: İslam'daki önemli bir prensip ilim talep etmektir. Hadis olarak rivayet edilen ilim Çin'de dahi olsa alınız sözü bunu özetliyor. Bu söz ister sahih hadis olsun ister uydurma hadis olsun, İslam da ilim için seyahat etmek, insanların yaşantısını görmek, yasadıkları olaylardan çıkardıkları dersleri tecrübe etmek ve faydalanmak çok önemlidir. Kuran'da diyor ki: (Hucurat :13) "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sahip çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda (Allah'ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi mükemmelen bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır". Burada anlatılmak istenen, diyalogla biz birbirimizi tanıyabiliyoruz, bu şekilde başka dinlerden haberdar olarak kendi dinimizi daha iyi tanıyoruz. İkinci olarak, kendi dinimize ait değerleri tanımanın ötesinde, bazen farklı din mensuplarının bu değerleri bizden kat be kat daha iyi ayakta tuttuklarını görüyoruz. Böylece, diğerlerinin hem pozitif ve hem negatif yaşantılarından kendi adımıza ders çıkarmak mümkün oluyor. Diyalogla kendimizi daha iyi tanıma fırsatının yanında, değerlerimizi paylaşma imkanı buluyoruz. Öte yandan diyalog kendi zorluklarını da beraber getiriyor, çünkü zaman zaman kendi değerlerimize aykırı bir düşünce ile karsılaştığımızda bu bizi rahatsız edebiliyor. Bundan dolayı diyalogun iki yönü olduğunu düşünüyorum. İkinci bir araya gelip benzerliklerimizi ve farklılıklarımızı tanıma olarak düşünebiliriz, ancak öbür taraftan kabullenemeyeceğiniz bir görüşle karsı karsıya kaldığınızda ne yapacaksınız? İste burada Hocaefendinin hoşgörü prensibi önem kazanıyor. Hoşgörünün İngilizcede tam bir karşılığı yok. Tolerans olarak düşünebiliriz ancak hoşgörüde ondan fazlası var. Ayrıca bence burada geçen hoşgörünün Hocaefendiyi ziyaretimde asılı gördüğüm levha'da "Gelse celalinden cefa yahut cemalinden vefa, ikisi de cana safa, lütfün da hoş kahrında hoş" yazılmış sairini hatırlayamadığım beytiyle de alakası var. Burada Rab'den gelecek her şeye karşı takınılan nikbin(iyimser), minnettar tavır, diyalogta başkasından gelen olumsuzluklar ve farklılıklara karşı alınan tavra tekabül ediyor. Bu bağlamda Hocaefendinin gösterdiği yol ile sadece diğer kültürlerle yapılan yüzeysel bir diyalog değil, daha kapsayıcı ve verimli bir diyalogdan bahsedebiliriz.

Kehkeşan: Dünyanın dört bir yanında okullar var. Bu eğitim faaliyetlerinde bakıldığında bazı savaş geçmişi olan ülkelerde (Örneğin Bosna, Hırvatistan) savaşan milletlerin çocukları aynı sıralarda okuyor. Bu okulların sizce dünya barışına katkısı nedir? Genel olarak okullar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Alan Godlas Abdulhak: Öncelikle sunu belirtmeliyim ki, bahsettiğiniz okulları ziyaret edemedim. Ancak Güney Afrika ve Türkiye'de ki okulları ziyaret etme fırsatı buldum. Fas'taki okulları ziyaret etmek istedim fakat vize probleminden dolayı gidemedim, ancak eşim Fas'taki okulları ziyaret etti. Bence, bu okulların yapmış olduğu katkılardan birisi her alanda en yüksek kaliteli eğitimi öncelik yapması. Hiç şüphesiz ki bu okulların eğitim kalitesi, mezun olan öğrencilerin hangi alanda olursa olsun karsılaştıkları önemli problemleri çözmelerine olanak sağlamıştır. Benim düşünceme göre eğitim demokrasinin anahtarıdır. İnsanlar Amerika'yı dünyanın en gelişmiş demokrasilerinden biri olarak düşünse de maalesef Amerika'da eğitimde alacağımız daha çok yol var. İnsanlar hala politik kararlarını yapılan reklam ve kampanyalara göre veriyorlar, okuyup araştırarak değil. Halbuki demokratik bir seçim yaparken adaylar arasında sağlıklı karar verebilmek için insanların olabildiğince iyi eğitimli olmaları gerekiyor. Gülen okullarının önemli bir faydası da, insanların sadece kariyerlerine yönelik değil, ayni zamanda da entelektüel düşünme yeteneklerini olabildiğince geliştirmeye yönelik bir eğitim verilmesidir. Bu sadece seküler batı'da değil, doğrudan bizim dinimiz İslam'da da çok önemli bir noktadır. Allah Teala Kuran'da müteaddit yerlerde niçin akıl etmezsiniz (efela ta'kilun) ve benzeri şekilde insanlardan akıllarını kullanmalarını istiyor. Dikkat ederseniz bu sadece bir tavsiye değil, doğrudan bu konuda bize bir yükümlülük getiriyor. Ancak eğer entelektüel acıdan eğitimli değilsek bu yükümlülüğü nasıl yerine getirebiliriz? Bu acıdan okulların önemli bir getirisi de sadece dini bir eğitim değil, genel olarak akli harekete geçirecek bir eğitim vermesidir. İslam'da savunulan da budur. Dini bilgilerini artırmak isteyen insanlar bunun için ayrıca başka okullarda eğitim alabilirler ancak, Hocaefendi'nin okulları özellikle bu konuda insanlar için gerekli entelektüel altyapıyı hazırlıyor. Daha sonra hangi alanda olursun mezun olan öğrenciler bu altyapıyı karşılaştıkları olayları ve problemleri çözmede bir araç olarak kullanma sansına sahip oluyorlar.

Kehkeşan: Peki Türkiye'nin İslami temsili hakkında ne düşünüyorsunuz?

Alan Godlas Abdulhak: Bence Türkiye su anda çok önemli bir pozisyona sahip. Özellikle Türkiye Müslümanları Cumhuriyetin kurulusuyla birlikte çok şiddetli bir laiklik rejimine maruz kaldılar. Geleneksel Türk değerleri ile yeni kurulmaya çalışılan toplum modeli çok sıkıntılı bir ayrışma yasamak zorunda kaldı. Çok şükür, din algısı ve modern toplumun sahip olduğu algılar arasındaki uçurum son yıllarda giderek kapanmaya başlandı. Gerçi öbür taraftan Türkiye'nin geçirmiş olduğu bu süreç günümüz dünyasında karsılaştığımız bazı problemlere barışık olmasını sağladı. Bunların basında dini radikalizmi sayabiliriz. Dünyanın çeşitli yerlerinde ve dinlerinde (Amerika dahil) görülen radikalizmi Türkiye'de görmüyoruz. Bugünün Türkiye'sinde ise dini ve kültürel çeşitlilik görüyoruz. Ayni zamanda dindar insanların dinden uzaklaştığını değil, çoğunlukla insanların bir çok dini değeri tekrar ve üstelik modern yaşantıya uyarlayarak kazandığını gözlemliyoruz. Örnek verecek olursak, Türkiye deki Müslümanlar insanlar farklı kültür dinden insanlarla çok rahat bir şekilde ayni çalışma ortamını paylaşıp dünyamızı daha yaşanabilir hale getirmek için çalışabiliyorlar. Bazı seküler extremistlerin Türkiye'deki Müslümanların monolitik (tekçi) radikalizm olmasından korkmalarına karşın bugün Türkiye'de böyle bir şey görmüyoruz. Tam tersine Türkiye' deki Müslümanlar modern topluma adapte olmuş ve kültürel çeşitliliği takdir edip bunu benimseyerek yaşamaya gönüllü olmuşlardır. Ben Türkiye'nin bu konudaki gidişatı hakkında çok ümitliyim.

Kehkeşan: Söyleşi bitiyor, eklemek istedikleriniz varsa buyurun. Türkçe söylemek istedikleriniz...

Alan Godlas Abdulhak: İslam ve Batının gidişatı duygusal zekânın daha çok kullanılması yönünde. Zaten İslam'da biz buna hikmet diyoruz. İslam'daki herşey ve Hocaefendinin öğretileri de her bir ferde daha fazla hikmet kazandırmak için tasarlanmıştır. Böylece karşılaştığımız problemlerle basa çıkabiliriz. Batı perspektifindeki duygusal zeka hikmetin sadece bir yönüne tekabül ediyor. Pozitif bilim literatüründe genişçe yerini almış olan duygusal zekanın, ümit ediyorum ki İslam'da ve diğer dinlerde de islendiği anlaşılır ve takdir edilir. Mesela nefsin anlaşılması ve teskiye edilmesi hikmetin bir yönünün teşkil ettiği gibi,olduğu. İnşallah, ilerleyen yıllarda Türkiye'de, Batıda ve Hocaefendi'nin açılmasını teşvik ettiği okullarda duygusal zeka geliştirilmesini ve uygulanmasını daha çok göreceğiz. Çünkü, duygusal zeka hem dini hem de dünyevi açıdan herkesin istifade edebileceği bir araç. Müslüman dünyada da Hocaefendi ve onun gibi kendini tanıma ve nefis terbiyesine önem veren alimlerin öğretilerinin daha fazla sahip çıkılması konusunda gayet iyimser düşünüyorum. Her fert kendi hayatinin ne kadar önemli olduğunun farkına varacak. Bu konuda gelecek konusunda çok ümitliyim. Bu sadece günlük yaşantısı acısından değil, cenneti kazanma veya kaybetme davasından değil, kulluğun bir de hizmet boyutu olduğundan dolayıdır. Kulluk ve hizmet vazifemizi en layıkıyla gerçekleştirebilmek için de kendimizi tanımamız ve nefsimizi terbiye etmemiz ayrıca önemlidir. Hocaefendinin eğitim, ahlaki değerler ve bilimin önemine dair öğretileri bizi Allaha yaklaştıracak bir bütünün parçasıdır. Ne kadar eğitimli olursak, ne kadar pozitif bilimlerde ileri olursak, ne kadar kendimizi tanır ve akli kapasitemizi geliştirirsek, o kadar da Allaha kulluk eder ve İnsanlığa hizmet ederiz.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.