Türk Kimliği
Türkçe'yi Dünya Dili Yapmak
21. yüzyılda nasıl bir Türk kimliği olabilir?
Kimliğimiz bizim bellidir. Bunu Türkiye'de yorumlayanlar, Şamanizm'in çerçevesi içinde şovenizmden yola çıkanlar oldu. Bir zamanlar Misak-ı Milli dendi, Atatürk Milliyetçiliği dendi. Bütün bunlar yorumlandı, ne oldukları sorgulandı. Bugün de herhalde zannediyorum kendi değerlerimizin, kendi tarihimizin, kendi göreneklerimizin üzerinde durup araştırmak lazım. Zannediyorum, 21. asra girerken gerçek kimliğimiz, bağlı bulunduğumuz ülkelerle beraber, Türklük dünyası ile beraber tarihin derinliklerinde, tarihin katmanlarında araştırılmalı, tarihi eserler, vicahi kültürle birlikte yeniden bir arada ele alınmalı.
İslamiyet bu mevzuda çok önemli bir unsur. Günümüzde herkes yeniden kendi dinini, tarihteki inanç ve kimliğini arıyor. Dolayısıyla, İslam unsurunu mutlaka hesaba katılmalı. Fakat, Amerika ile kavgalı, Avrupa ile kavgalı bir Türk dünyası olarak değil, çağın gerçekleri istikametinde Batılı düşünceyi de alan, değerlendiren, kendi ruh ve manâ köküne ters olmayan değerlere de saygı duyan, çok farklı, daha geniş ve aynı zamanda dünya ile barışıklığı devam ettirmeye de yardımcı olabilecek bir Türk dünyası. Bu bir yönüyle, Batılılar'ın yaklaştığı şekilde evrensellik demek de değildir. Daralan dünyayı, büzüşen dünyayı hesaba katan, daha kucaklayıcı bir oluşum. Belki temel unsuru karşılıklı hoşgörü olan Türk kimliğini, Yesevi inancını, mantalitesini öne çıkartan, bir Mevlana aşkını şevkini, insani yönünü öne çıkaran oluşum. Ayşe Şasa'dan Anna Maria Shimmel'e kadar çok geniş bir yelpazede herkes o anlayışa, o kucaklayıcılığa hayranlığını ifade ediyor.
Türkiye Teknolojik Olarak Nakavt Olunca...
Bu zenginliğe rağmen sizin okullarda ağırlık hep matematik ve fen bilimlerinde. Sosyal ve kültürel alanda bu kadar zengin olan Türkiye'de okullarınız neden sosyal bilimlere yeterince önem vermiyor, sosyal bilimlere teşvik etmiyor öğrencilerini? Dünyada da sosyal bilimlerin önemi anlaşıldı ve bugünkü değerlendirmenin başka yolu olmadığı anlaşıldı.
Çok doğru. Bugün yaşadığımız, aynı zamanda Türkiye'nin kaderi gibi, Türkiye teknoloji açısından hasımları karşısında nakavt olunca, bütün üstün dimağları, yüksek beyinleri hep bu yöne imale edelim düşüncesi doğdu. Fizik kimya tahsili yapsınlar ve yüksek teknolojiyi bir an evvel Türkiye'ye transfer edelim mülahazaları oldu. Toplum olarak genelde bu eksikliği ve bu eksikliğin hasıl ettiği durumu gördük, hep o noktaya yöneldik. Fakat, geleceği idare edecek insanlar daha ziyade sosyal yönlere ağırlık veren insanlar olacak gibi. Dolayısıyla, üç dört sene evvel buraya geldiğimde, fen bilimleri gibi, sosyal alanlara da mutlaka yer verilmesi gerektiğini haddim olmayarak üniversitelerde şöyle böyle tanıdığım arkadaşlara söyledim ve durumlarını yeniden bir kere daha gözden geçirmeleri lazım geldiğini izah etmeye çalıştım.
Türkiye'deki okullarda da bu mesele önemli. Zannediyorum o okullarda da belki bu seneden başlayarak sosyal ilimlere ağırlık verilecek. Dâhi, kâşif, mucit tiplerin biraz o yönlere eğilmesi açısından çok önemli. Bugüne kadar mühendisler falan dedik. Fakat, sadece mühendislikle, hesapla yetişenlerde bazen esneklik olmayabiliyor.
Evet, ve insanı değerlendirmeyi beceremeyen bir düşünce hâlâ devam ediyor ama…
Yine de zannediyorum o değişimi yaşıyoruz. Hissedilecek yer yer. Biraz daha erken davranılsaydı bu mevzuda, geç kalınmasaydı keşke…
Dünya büyük fikir mimarları yetiştiriyor ama Türkiye neden lider yetiştiremiyor?
Liderlerin yetişmesi biraz da hür düşüncenin saygı görmesine bağlı. Yani, bir tohum toprağın bağrında çimlenip, büyüme kabiliyetine sahiptir. Hava müsait olursa, suya ulaşırsa, o zaman boy atar gelişir. İnsan da öyle. Bir kere baskı olmaması lazım. İnsanların kendilerini ifade edebilmeleri lazım. İkinci meseleyse, eğitim sisteminde çarpıklık var, bozukluk var. İnsanlar asıl kabiliyetlerine göre, hatta dehalarına göre yönlendirilmiyor. Lise sona geldiğinde neredeyse bir uçak projesi yapabilecek kapasitede insanlar var. Ama o insanlar, böyle bir noktaya yönlendirilmiyor. Bakıyorsunuz, birisinin dimağı sosyal sahalara yatkın; esnek düşünebiliyor. Adab-ı muaşeret diyebileceğimiz, insanlarla geçinme ve anlaşma yanları çok ilerde ve maksadını da çok iyi ifade edebiliyor, düşüncelerini çok rahat ifade edebiliyor, o da matematiğe zorlanıyor. Bu sistemin bir kere değişmesi lazım. Talebe, ta lise çağında tercih edeceği şeylere açık tutulmalı, bunları seçme imkânı, hakkı kendisine tanınmalı. Bu da, hem lisede o esnekliği istiyor, hem de üniversitede o esnekliği istiyor. Maalesef biraz da bu cins kafaların ortaya çıkmaması, eğitim sistemindeki çarpıklıklar ve herkesin ezberciliğe alıştırılmış olmasından kaynaklanıyor. Bu da bir diğer meselemiz.
Bir başka mesele, Türkiye'nin çok çarpık bir siyaset anlayışı var, onunla alakalı çok çarpık kanunlar var. Mesela, partilerin başında genel başkanlar var. Bizim Alvar İmamı'nın mülahazasıyla, o aynen şöyle derdi: "Herkes yahşi men yaman, herkes buğday ben saman." Herkes benden iyi olabilir başka, fakat Türkiye'yi idare etmek için benden iyi olmak yetmez, çok iyi olmak lazım. Şöyle böyle insanlar, futbol maçlarında arada boşluk bulup topa ayağını dokundurmak gibi, öyle bir yol bulmuşlar, bir yere gelmişler. Öyle fasit bir daire ki, kendilerini seçen insanları onlar seçiyor, tabii onlar da sürekli onu seçiyor. Kabiliyetsiz, istidatsız bir ekip milletin kaderine hâkim olup gidiyor. Kim bilir, bu arada ne cevherler kaynayıp gidiyor.
Belli bir dönemde, mesela Menderes kendine göre bir istidatla gelmiş, bir dönemde ortaya çıkmıştır. Atatürk bir istidattır, fakat bir başkaldırma ile çıkmıştır. İkisi de istidattır, Turgut Özal bir istidattır. Bunlar, normal demokratik süreçlerde çıkmamıştır, çünkü demokratik dedikleri o süreç içinde boğulur bunlar, ezilirler, çıkma fırsatını bulamazlar. Sürpriz bir kısım karışıklıklar çıkmış, bu karışıklık içinde bir yolunu bulup ortaya çıkmışlardır. Şu andaki siyasi sistemimiz öyle büyük insanların ortaya çıkmasına ve ülkeye sahip çıkmalarına fırsat vermiyor zannediyorum. Onun için yine haddimi aşarak ifade edeyim, partiler kanunu, siyaset anlayışı mutlaka değişmesi lazım. Liderleri değiştirmenin kolaylaştırılması lazım. Çok istidatlı insanlar arada kaynayıp gidiyor, bilemiyoruz. Çünkü ona o imkân verilmeyince, istidadı var mı yok mu bilemiyoruz. Napolyon'u birtakım hadiseler ortaya çıkarmıştır. Bir kısım cinnetleri, delilikleri vardır ama; Hitler'i bir kısım hadiseler ortaya çıkarmıştır. Deli bir insandır ama, hadiseler ortaya çıkarmıştır.
Cihan harbinde bir kısım hadiseler bir kısım kahramanları ortaya çıkarmıştır. Öyle bir hadise olmasaydı Erzurumlu Nene Hatun olamazdı. Bunlar çok önemli şeylerdir. Maalesef siyasi partiler yasası, parti hegemonyası, lider hegemonyası… Türkiye'de daha bundan sonra da çok istidat ve kabiliyetlerin ölü yaşamalarına sebebiyet verecek. Mezarda olmayacak fakat, hiçbir hayat emaresi ortaya koymadan, milletine yararlı olmadan doğdukları gibi ölüp gidecekler maalesef. Bu da, top yekün Türk milletini alakadar eden bir mevzudur.
- tarihinde hazırlandı.