Asker Olmak İstemiştim
Orduyla arasında bir gerginlik olduğunu kabul etmeyen Fethullah Gülen 'askere karşı bir sevgim var. Bir rahatsızlık varsa o benim bazı tavırlarımdan kaynaklanmış olabilir' dedi.
Son MGK toplantısı öncesi ve sonrası Türkiye'nin gündemine yerleşen Fethullah Gülen'in ikametgahındayız. Vakfın Altunizade'deki misafirhanesinde yaşıyor. Daha önce yaşadığı bodrum katına camı kırarak hırsız girdiği için güvenlik nedeniyle buraya taşınmış. Bina bir işadamı tarafından inşa edilip vakfa bağışlanmış. Hayli konforlu. Önemli konuklarını da burada ağırlıyor Hocaefendi.
Hocaefendi dört saati aşan söyleşimizde ilginç 'ilk'lerin altını çiziyor, irticadan laikliğe, cezaevi günlerinden 12 Eylül'e, kadın eli sıkmamaktan kravat takmamaya, dinde rönesanstan hoşgörüye ve yoksul günlerine kadar her konuya değiniyor. Konumuz mu? Tabii ki kendisine yöneltilen irtica suçlamaları...
Sayın Gülen, irtica tehdidi oluşturduğunuz iddiaları var?
Bir kere orduyla aramızda bir gerginlik olduğunu kabul etmiyorum. Ben kim oluyorum ki böyle gaziler evladı şehitler namzedi bir orduyla arasında gerginliğe hak versin. Burada orduya karşı saygı duyuyorum derken de bazıları acaba mülahazası ne diye aklına gelebilir. Ama benim atalarım asker. Edirne'de Bulgara karşı savaşan Şükrü Paşa özbeöz benim dedem. Ailemde hep asker kahramanlıkları duydum. O kahramanlık yanının etkisiyle okuyup asker olayım diye düşünmüşümdür.
Askere karşı bir sevgim var. Bir rahatsızlık varsa o benim bazı tavırlarımdan kaynaklanmış olabilir. Ordu bazı konularda hassastır, duyarlıdır. Onlar da zamanın ve kendi bildiklerinin tesirlerinde bazı yorumlar yapıyorlardır. Onlar laiklik ve cumhuriyet gibi hassas konularda vazifeleri ve sorumlulukları gereği daha fazla hassas olma durumundadır. Bazı manipülasyonlar bu hassasiyete çarpınca böyle şeyler olabiliyor.
Kimler üretiyor bu manipülasyonları?
Türkiye'nin dışa açılması birilerini rahatsız etti. Türkiye bir çember içinde otururken bu eğitim işi nereden çıktı dediler. 25 sene sonra Türkiye'nin lobi faaliyeti olacak dediler. Belli düşünceler ürettiler ve bir yerlere servis yaptılar. Ben bunu zamana bırakıyorum. Bir süre sonra anlayacaklar ve bu yanlışta ısrar etmeyecekler.
Takıyyeden söz ediliyor?
İçimde bir ukde yok. Ben samimi olup olmadığım açısından kendimi sorguluyorum bu konuda. Bir beklentim yok. Allah'ın rızasının ötesinde de hiçbir mülahazam yok.
Geçmişte nurculuk faaliyetinde bulunmak ve tarikat yoluyla dine dayalı devlet düzeni kurmakla suçlanıyorsunuz?
Ben Bediüzzaman'ın risalelerini okuduğumu hiçbir zaman inkar etmedim. Ve bundan dolayı da takip aldım. Ama bir dönem bazı kimseler öyle küçük şeylerden takip alıyorlardı ki. Ben 12 Mart'ta içeri girdim. Orada solcusu da vardı, Maocusu da. Hepimizi bir koğuşta kaldık. Gençtim. Koğuş kıdemlisi bile oldum. Hiçbir kavgamız olmadı. Mahkeme zabıtlarına baksanız, savcı 'Bir yerde toplantı yapmışsınız, risaleleri okumuşsunuz' diyor. 163'ün 1. fıkrası bu. Savcı 'Suçu budur' diyor. O dosyalara baksalar neden içeri almışlar sizi, temyiz bozmuş geri çevirmiş. Diyorlar ki Lemalardan ism-i Kudüs'ün cilvelerini okuyorlardı. Lemalar bir kitap. Cenabı hak temizlikleri bu ismin tecellileriyle yapıyor. Suç unsuru kitap okumuşsunuz ve ism-i Kudüs'ten bahsetmişsiniz. Bir dönemde size bundan dolayı mahkumiyet veriyorlar. Tarih gülecektir bunlara.
Ben hodri meydan diyorum. Dosyalara baksınlar. Ben hayatımda çakı bile taşımadım. Şimdi acaba eyleme mi bakılır tavra mı? Beni mahkum eden savcıyla sonradan beraber oldum. Neden yaptınız diye sorduğumda güldü: 'Öbür taraftan onlarca aldık, birkaç da sizden aldık çok mu?' dedi.
Size göre Türkiye'de irtica var mı?
İrtica olabilir. İrticanın olmadığı hiçbir dönem yoktur. Allah resulün atılımcı bazı tavırlarını o gün hazmedemeyen, geleceğe yürümesini kavrayamayan insanlar olmuştur. Ama sayıları azdır. Osmanlı döneminde de vardır, Kabakçı hadisesi irticadır. Yavuz da, Fatih Sultan Mehmet de irticayla savaşmıştır. Ayasofya neden öyle bırakıldı, resimler silinmedi diye. Cumhuriyet dönemi irticayla yaka paça olmuştur. Bugün de vardır irtica. Fakat o kadar büyütmek doğru değildir. Türkiye'de bir yanlış yapılıyor. Bütün dini böyle irtica zeminine oturtur, bütün dindarları mürteci görürseniz, gönüllerini kırarsınız, incitirsiniz ve bunlar gerçekten yerlerini mürtecilerin yanında alabilir.
`Ben ilim istemiyorum, ilerleme istemiyorum' diyenler. Ama zannediyorum Türkiye'de irticaya açıldı diye siyasi haklardan mahrum edilen RP, kendi çerçevesi bulunarak, hakiki manada çok iyi yorumlansa, Refah'ın içinde bile mürteci sayısı yoktur, ya da çok azdır zannediyorum.
Bu durumda irtica sorunu suni mi oluyor?
Zannediyorum mesele tamamen suni. Vardır tabii ki radikal bir kesim. Ama bunlar iki manga askerle batırılabilecek şeylerdir. Sap saman birbirine karıştırılıyor Türkiye'de.
Neden suni bir irtica imajı yaratılsın?
Onu bilemeyeceğim. Bazıları belki mantıklarıyla değil, hisleriyle yaşıyor. Türkiye oturmamış bir devlet. İstikrasızlık Türkiye'ye kaybettirdi. Türkiye'nin büyümesini istemeyenler bunları manipüle ediyor ve kafaları karıştırıyorlar. İrtica bu kadar büyütülmemeli, herkese bunları hoş görmeyin, bunlar takıyye yapıyor diyorlarsa şayet cepheyi çok genişletiyorlar. Herkesi küstürüyorlar. Toplum çapında ciddi komplikasyonlara sebebiyet verirler ve bu vebalin altından kalkamazlar.
Yaşanan krizde siyasi iktidarların rolü sizce ne ölçüde?
Bu türlü konularda çok defa sükut ediyorum. Ama şu kadar söylememin mazur görüneceğini sanıyorum. Büyük ve güçlü devlet olsa, boşluğu olmasa, bu boşlukları doldurma lüzumu da duyulmayacak sanıyorum. Hükümet ederken devleti sarsmasak, devlet mefhumunu delmesek, devletle sık sık oynamasak. Devlet yerinde kalsa vazifesini yapsa, ordu da devletin bir parçasıdır; oturur konuşurlar, devletin bugününü yarınını görüşürler. Ama temelde siyasi mülahazalar, devlete olan derin saygımızın yerini alınca, o boşluk bir yönüyle değişik bir şekilde doldurulmak isteniyor ve demokrasi sarsılıyor, değerler de altüst oluyor.
Trilyonları aşan mal varlığınıza dikkat çekiliyor. Size mal edilen 85 vakıf, 18 dernek, 89 özel okul, 207 şirket, 373 dersane, 14 adet dergi, Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV'den söz ediliyor.
Bütün bunların bana mal edilmesi, bunca insanın hukukuna tecavüzdür. Buralara yatırım yapan insanların yüzde 80'ini tanımam bile. Neden benimle özdeş derseniz, ben teşvik ediyorum, `Gidin yatırım yapın' diyorum. Bunu yapmaya da bir Türk vatandaşı olarak kendimi selahiyetli görüyorum. Böyle bir alaka ve sempatiyi çekemeyenler çok ciddi haset demektir. Bunları bir yere oturtuyor, bir cemaat diyorlarsa, sorun adamlara ne cemiyetten anlarlar ne de cemaatten.
Dışarıdaki okullar dış kaynaktan mı yararlanıyor?
Bulunduğu ülkenin desteği oluyor. Binayı veriyor, restore ediyor, masraflara katılıyor. Siz de onu öğrencinin verdiğiyle karıştırıp masrafları çıkarıyorsunuz. Bazıları kendi yağıyla kavrulur hale geldi. Ben el insaf diyerek bir şey söyleyeceğim, eğer o okullarda demokrasiye, Cumhuriyete, Atatürkçülüğe, inkılaplara ters bir tek cümle gösterebilirlerse, ben açılması istikametinde tavsiyelerimi geri çekip, elinizi ayağınızı öpeceğim şu şer yuvalarını kapatın diyeceğim.
Papa'yı ziyaretiniz, Diyanet İşleri Başkanlığı'na alternatif bir liderlik arayışı olarak yorumlandı ve eleştirildi?
Din müntesipleri arasında böyle bir diyaloğun yararına inanıyorum. Bunu resmi kuruluşlar da yapabilir. Benim öne çıkma gibi bir gayretim olmadı.
Üç yıl önce Diyanet İşleri Başkanlığı'nın müracaatı halen kabul olmamış?
Bizim değişik Hıristiyan topluluklarıyla olduğu gibi, Musevilerle de temaslarımız oldu. Hem işadamlarıyla, hem dindarlarıyla münasebetlerimiz iyi. Buradaki bu dar temaslar Türkiye'yle sınırlı kalmıyor. New Jersey'e gittiğimiz zaman orada Musevi cemaati geldi, bu görüşmenin ne demek olduğunu izah ettiler. Ben Diyanet İşleri'nin eksiklikleri var demiyorum. Ama ben böyle bir alâkayı devir teslime hazırım.
ABD'de çok üst düzey temaslarınız oldu. Onlar da irtica tehlikesi görüyorlar mı Türkiye'de?
ABD entellektüelinde 'irtica Türkiye'yi götürür' endişesini görmedim. Bizden başkaları da gidip araştırma yapabilir. Beyaz Saray'a kadar yolu var. Çünkü görüştüklerim arasında Beyaz Saray'a yakın insanlar da vardı. Hiçbirinde bu kadar ürpertici irtica endişesine sahip olmadım. Refah'tan rahatsızlıklarını ifade ettiler, aynen bizim gibi onlar da takip ediyorlar. Sincan'daki bir hadise gözlerine, kulaklarına takılmış. Bir başka yerdeki belediye başkanının tavrından rahatsızlık duymuşlar. Ama şunu da ifade ettiler: Bunlar müdahale edilmesini gerektiren hadiseler değildi. İrticayı ifade aynen şöyleydi: 'Arzu etmeyiz irticaya teslim olmasını, çünkü Türkiye bizim müttefikimizdir. Fakat irtica var diye, bu türlü sık sık müdahaleler yapılmasını Türkiye gibi bir müttefikimize istikrarsızlığa sebebiyet vermesi açısından onu da istemeyiz' dediler.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Başkaları benim aleyhimde yayınlar yaparak düşmanca tavırların hasıl olmasına vesile olamazlar. Türkiye'nin ihtilaftan çok çektiği belli. Bizi bu olumsuzluğa çeken şeyleri düşünerek, diğer taraftan iyi günlerin arefesinde bulunmayı değerlendirerek, bir kere daha diyalog ve hoşgörüyü gözden geçirelim, sarmaş dolaş olma yollarını araştıralım.
Türkiye'de kadınlarla el sıkışmayan bazı kaymakamların merkeze çekilmesi söz konusu.
Devlet kendi memuru olan bir insanın el sıkmamasını ciddi bir eksiklik sayıyorsa, bu mevzuda tamimler gönderir, kim olursa olsun bu mevzuda nezaket istiyorum der. Böyle dememişlerse, insanları, kanaati vicdanlarıyla başbaşa bırakmışlarsa ona saygılı olmamız icap eder. Bu da demokrasinin gereğidir. Memurunu uyarmış ise, gereğini yerine getirmediği için merkeze çeker.
Bir diğer mesele, bu memurlarla ilgi adli kovuşturma yapılmış mı? Yoksa istihbarat raporlarına dayanarak mı harekete geçilmiş. Hakkında istihbarat raporlarıyla dosya olmayan kimse yoktur Türkiye'de. Bunlar delil sayılacaksa Türkiye'de herkes suçludur. Hukuk sitemlerinde bir prensip vardır: İddia eden ispat edemezse müfteri sayılır.
Sizin de tokalaşmaya dönük hassasiyetiniz var? Dini bir yasak mı bu?
Bu tür meselelerin doğrudan kaynağı olabilir. Dini birisi tarafından yorumu da olabilir. Bu o şahsa ait bir şeydir. Ve İslamda usulden değildir. Hiç kimse inat da etmiyor bu konuda. Değişik yerlerde benim kravat takmamamdan bahsediliyor. Ben kravat takmadım değil. Gençliğimde bulduğumda taktım.
Ben fakir bir aile çocuğuyum. Bir elbiseyi ben bir sene giydim. Bunları kimseyi acındırmak için söylemiyorum. Ev kirası veremediğim dönemde, askerlik öncesi imamlık yaptığım caminin penceresinde 2.5 yıl yattım. Üç öğün yemeğe imkanım yetmediğinden bir öğün yiyordum. İmam maaşım 200 liraydı ve yetmiyordu. Para bulduğumda kravat aldım, eskidiyse alma imkanı bulamadım. Hala yün çoraplarımı örerim. ABD'ye gidebilmek için hediye edilen antika eşyalarımı sattım. Bir sonraki biletimi THY gönderdi. Yokluk içinde yaşadığımdan bulamadığım bir şey olmuş kravat.
Bugün kravat takarsam birilerine şirin görünmem mülahazası olur. İşte ona takıyye derler. Tavrımı öyle bir İran mülahazası olarak görüyorlarsa, dünyada İranlılarla yıldızı barışmayan bir insan var, o da benimdir.
- tarihinde hazırlandı.