Öğle Vakti
Böylece, günün ilk dakikalarından itibaren hayatımızı duya duya yaşar ve sürekli fecir şîvesiyle oturup kalkmaya başlarız, derken, saatlerin ilerlemesiyle bu neşve ve heyecan az da olsa, zeval rengine bürünür. Ve işte tam bu esnâda yepyeni bir bekâ esintisiyle öğlenin o serinleten gölgesi düşer üzerimize; düşer ve bizi, günün iş, meşgale ve daha değişik aktiviteleriyle akıp giden o sımsıcak dakikalarında "Arş-ı Rahmet"in izdüşümü diyebileceğimiz bir ma'bede veya herhangi bir namazgâha çağırır. Bu çağrıya uyup bir kere daha yüz yere sürmek için "Hazîretü'l-Kuds"ün gölgesi böyle bir mekana doğru yürürken, hemen her adımda vicdanlarımızın eline tutuşturulan marifet, mehâbet ve muhabbet kâselerinden Kevserler yudumlar, varacağımız yere derin bir yol zevki içinde ulaşır, revaka adım attığımızda farklı hazlarla ürperir.. şadırvanın başında ayrı bir inşirahla serinler.. bizimle aynı duygu ve aynı düşünceyi paylaşan aydınlık simalarla bir arada bulunmanın neş'e ve sevinciyle soluklanır, uhrevî mülahazaların ra'şeleriyle iç çeker ve yürürüz bir kere daha gün ortasında iman ve İslam farklılığının vâridâtını duymaya. İçinde, yemek, çay, sohbet ve gelme-gitme adına belli ölçüdeki değişik aktivitelerde bağlı uzun bir ruhî dinlenme faslıyla, beden, cismâniyet ve "akl-ı meâş"ın kalbin sırtına yüklediği ağırlıklardan sıyrılır.. gönlümüzün merkezle irtibatını yeniler; oldukça ciddi bir mânevî donanımla yeniden işimizin başına döner ve bir gözümüz dünyada, diğeri ukbâda, ikindinin o masmavi dakikaları gelip çatacağı ana kadar hep dünyevîler gibi, fakat bütün bütün uhrevîliğe bağlılık içinde soluk soluğa çalışır-koşturur, yazar-çizer, okur-düşünür, öğretir-öğrenir, alır-satar, planlar-uygular, hal hatır sorar-gönül alır ve âdeta dünya ve ukbâ iç içe yaşarız.
- tarihinde hazırlandı.