Sekr ve Sahv’ın Özellikleri

Sekir bir hâl ise, sahv bir makamdır ve sekre göre daha objektif, daha sıhhatli ve daha istikametli bir makamdır. Sekir, sübjektif Hak mülâhazasına istinad etmesine karşılık sahv, isimleriyle mâlum, sıfatlarıyla muhat, nâ kabil-i idrak Zat-ı Ecell u A'lâ mülâhazasına dayanmaktadır. Diğer bir tabirle sekir, infisal televvünlü, sahv ise ittisal edâlıdır. İlkinde az-çok "fenâ fillâh" işareti, ikincisinde de "bekâ billâh" remzi sezilir. O'nun bekâsıyla bir bekâ billâh ki, böyle bir hâl, "bekâ billâh maallah" sözcükleriyle ifade edilir.

Bazıları, sekri sahva tercih etmiş ise de, bu, ya hâle mağlup olmuş mestlerin mülâhazasıdır veya sülûkun televvün vadilerinde cereyan etmesinden kaynaklanmaktadır; zira sekirde gaybet, sahvda huzur vardır. Sekrin hâle mağlubiyeti, sahvin ihsas ve şuura merbut bulunması, sekrin televvün, sahvin temekkün ifade etmesi, sekrin, bazı velilerin yolu, sahvin Enbiya ve Asfiyanın mesleği olması gibi hususlar, sahvin birkaç kadem önde olduğunu göstermektedir ve "Gelmesi muhakkak yakîn gelinceye dek Rabbine ibadet et!" (Hicr, 99) diğer bir yaklaşımla; gözlerin ölümle iman rükünlerinin hakikatine uyanacağı âna kadar, seyr u sülûk-i ruhânîyi devam ettir.. ettir, zira nâmütenâhîye müteveccih seyahat de nâmütenâhîdir.

Bundan başka sahv, hayat mülâhazasıyla da sımsıkı irtibatlı ve cem'-i irade hâlidir. Sekirde "cem'-i vücud" ve "cem'-i şuhud" mülâhazalarının yer yer iradeyi baskı altına almalarına karşılık, sahvde: "Benimle duyar, Benimle görür, Benimle tutar ve Benimle yürür" (el-Hakîm, et-Tirmizî, Nevâdirü'l-Usûl 3/81) gibi Allah maiyyetinin tezahür ve tecellileri sayılan bir hususî inayet, hususî riayet ve hususî medet söz konusudur.