Işık Evlerde Hayatın Farklılığı

Biz hepimiz, mabetleşen bu ışık evlerin gölgesinde varolmanın, yaşamanın, ümitlenmenin, ölçülü bulunmanın ne demek olduğunu daha iyi anlar, kendimizce hayatı daha derinden kavrar ve varlığı daha farklı buluruz. Güya her gün onlara ulaşacağımız "âna" kadar birer kadavraymışız da, onlara ulaşınca, Kudret’ten İlâhî nefhalara ermiş gibi, dirilip başkalaşıp ötelere uyanıp ve birer manâ insanı haline geldiğimizi hissederiz. Sanki onların içinde geçirdiğimiz her dakika, sonsuz zamandan bir parçaymış gibi, rûhlarımızda ebediyet duygularını deşer ve gönüllerimize hayat üfler geçer; geçer de bu sihirli esintilerin, bu tılsımlı tesirlerin altında hayatı, daha bir başka hisseder ve daha bir başka yaşarız.

Bizler, çok defa bu sihirli muhîtte, hazların en erişilmezine, itmi’nân ve sükûnun en baş döndürücülerine erer, her şeyi bir aşk ü şevk neşvesi içinde tanır, duyar ve kendi kendimize: "Yoksa bu yaşadığımız hayat cennet hayatı mı?" diye mırıldanırız.

Ben şahsen, ışık çağından bu yana, varlığını Cibrîl’in emniyetle açılıp-kapanan kanatları altında sürdüre gelmiş, bu nûrdan evlerde akıp duran zamanları, onların husûsî şîvesini her zaman kanımda ve âsâbımda hissetmişimdir.