Cami ve cemevi

Cami ve cemevi

Bir ay kadar önce Ankara'nın Mamak ilçesinde cami ile cemevinin aynı avluda yer alacağı bir külliyenin yapımına başlandı. Aynı kapıdan girilecek külliye ayrıca konferans salonu, aşevi, maddî imkânı az çocuklar için etüt merkezi, misafirhane ve cenaze hizmetleri için gasilhane de ihtiva edecek. Finansman, Sünni ve Alevi işadamlarınca sağlanacak. Cami ile cemevinin yan yana bulunmasının tarihimizde de örnekleri var.

Geçmişte mezhep farklılığı bu iki grup arasında derinleşmiş. İletişimsizlik, önyargılar sebebiyle hassasiyetler artmış. Genel nüfus içinde daha küçük nisbet teşkil eden Aleviler, devlet ve kısmen Sünni gruplar tarafından ötekileştirilmiş, kırsal kesimde, kimliğini saklamak zorunda kalmış. Son dönemdeki şehirleşme sürecinde özgürlük, eşitlik özlemlerini bir patlama şeklinde ortaya attılar. Bu da ülke çapında gerginliklere yol açtı. Kolayca provoke edilebilen bu ayrıştırma girişimleri, 1970'li yıllardan beri artarak ilerledi. Türkiye'yi karıştırmak isteyenler Alevi hassasiyetini kaşıyıp durmaktalar. Suriye'deki rejim krizinin sürdürdüğü savaş sebebiyle Afganistan'dan, Pakistan'dan, Irak'tan, Suriye'den, Avrupa ülkelerindeki kolonilere kadar tüm İslam dünyası bir mezhep savaşına itilme tehlikesinde. Türkiye'ye sığınan Suriyeli mültecilerin bazı sıkıntılarını, Gezi olayları gibi bazı toplumsal rahatsızlıkları mezhep çatışmasına dönüştürme planları görünür hale geldi.

Esasen son dönemde ülkemizin gündeminde olan bu tehlike karşısında diyalog ve uzlaşı taraftarı iki kanaat önderi öteden beri uyguladıkları hoşgörü gayretlerinden sonra sembolik önemi olan bu külliyeyi açmada fayda görmüşler. Mezhep farkının anlayış içinde bir arada yaşamaya engel olmadığını, hele çatışmaya hiç yol açmayacağını göze çarpan bir şekilde ortaya koymakta fayda görmüşler. Muhterem Fethullah Gülen, daha 1995'te devrin başbakanı Sayın Tansu Çiller ile görüştüğünde caminin yanına cemevi açılabileceğini söylemişti. Burada iki toplum birbirini tanıma imkânı bulacak. Çünkü aynı ülkede yaşamalarına rağmen nefrete yol açacak yanlış algılar var. Ehl-i Beyt sevgisini önceleyen Aleviler, Sünnileri Hz. Hüseyin'i katlettiren Yezit taraftarı sanıyorlar. Camiye adım atmıyorlar. Sünniler cemevinde yapılan ayin ve ibadet hakkında neredeyse bir şey bilmiyorlar, "mum söndü" şayiası gibi çirkinliklere inananlar var. Kestiği hayvan yenilmez, kız alınıp kız verilmez uygulamaları var. Tanışma sayesinde Alevilerin, İslam dinini farklı bir yoruma tabi tutarak uygulamak istediklerini göreceklerdir.

Alevilik iddialarının aksine İslam'ın bir yorumudur. Onların ibadet yeri olarak tanımladıkları cemevlerine yasal çerçevede bir statü sağlanması bir ihtiyaçtır. Bu proje, mümkün uygulama şekillerinden biri olabilir. Bu da Alevileri Sünnileştirme olmadığı gibi, camiyi de cemevine dönüştürme değildir.

Konuyu siyasetin gündemine taşımak

Bu girişim epey yankı uyandırdı. Birçok yazar, siyasetçi, sosyolog, olumlu değerlendirdi. Olumsuz tepkilerin çoğu Alevilik iddia eden taraftan geldi. Alevilerin çok bölündükleri bilinmektedir. Onun için aralarında çok farklı bakışların bulunması olağandır. Fakat maddî müdahaleye varacak derecede şiddetli tepki gösteren Alevilerin bu davranışlarının, Aleviliğin hoşgörü geleneğinde yeri olmadığını bilmeleri gerekir. Öte yandan Aleviler kimliklerinin tanınmadığından, cemevlerine ibadet mekânı statüsünün verilmeyişinden, Sünnilerle eşit sayılmadıklarından, devletten hak ettikleri desteği alamadıklarından şikâyetçi olmuşlardır. Kendilerine eşit, özgür tanınma imkânı veren bu tutumdan memnun olmaları beklenirdi. Gerçi bu devlet işi olmayıp iki önemli sivil inisiyatifin girişimidir. Ama devletin ilgisinin önünü açacak, kamuoyu oluşturacak bir başlangıçtır. Temel atma töreninde Sayın Bakan Faruk Çelik'in dediği gibi, bu konu siyasetçilerden önce cemaatlerin bünyelerinde çözüme kavuşacak durumlardandır. Alevi derneklerinin bir kesimi, bu projenin cemevini camiye eklemleyip Alevileri asimile etmeye yönelik olduğunu söylüyor. Böyle bir şey varsa rahatsız olmaları normaldir. Bunlar teşebbüsün Fethullah Gülen Hocaefendi'den gelmesini bahane ediyorlar. Oysa o, bu girişimi ile Alevileri Sünnileştirme peşinde olmadığı gibi onlara Aleviliği öğretme düşüncesinde de değil. Fakat şu da bir gerçektir ki Marksistler, materyalistler de Aleviliğin sözcüsü olamazlar. Alevilerin bundan da rahatsız olmaları gerekir. Oysa işin öteki ayağı Sayın Prof. Dr. İzzettin Doğan'dır. Son çeyrek asırda Alevi meselesini Türkiye'nin gündeminde tutan, onlar lehine oldukça mesafe kat eden, Alevilerce en muteber bir soy kütüğüne mensup olan bir önder var. Yanlış yapanları "yol düşkünü" sayma onun yetkisinde iken, sırf böyle bir uzlaşı içinde olması sebebiyle, bazı sorumsuz kimseler onu "yol düşkünü" ilan etmeye kalkıyorlar. Kaldı ki İzzettin Doğan bu konuda yalnız değildir. Hacı Bektaş-ı Veli Vakfı Başkanı Kemal Kaya, Doğan Bermek, Cengiz Hortoğlu, Metin Tarhan gibi çok sayıda Alevi ve Bektaşi vakıf ve dernek yetkilileri bu konuda aynı görüşü paylaştıklarını duyurmuşlardır. Önyargıları bir tarafa bırakarak bu uygulamanın denenmesini beklemek en isabetli iş olacaktır. Bakalım camiye, cemevine gitme nisbeti ne olacak, iki grubun birbirini tanıma tecrübesi, kimliklere karşılıklı saygı hangi nisbette olacak, geniş ülke kamuoyuna yansımalar ve değerlendirmeler nasıl olacak? Sünni kesimde Alevileri bilmeme oranı daha yüksektir, bu beraberlikten Alevilerin daha çok yararlanacağı rahatlıkla söylenebilir. Bir Alevi dedesi Celal Abbas Bektaşoğlu'nun "Senelerce zıtlaşıldı, elimize ne geçti?" diyerek dile getirdiği gerçeği inkâr edecek kimse olamaz.

Alevilerin bir kesimi az da olsa camiye gitmekte, bazı İslamî uygulamaları Sünnilerinkine benzer şekilde yerine getirmektedir. Ama bir kısım Aleviler Sünniler gibi namaz kılmadıklarını, Ramazan orucu tutmadıklarını, hacca gitmediklerini söyleyip kendilerine has cemevlerinde ayin yapmak istediklerini söyleyip buralara ibadethane statüsü talep etmektedirler. Bazı Sünni hocalar Müslümanların tek mabedi camidir, diye buna karşı çıkmaktadır. Bu fikre saygı duymakla beraber şöyle düşünmek de mümkündür. Kabul etsek de etmesek de bu Aleviler kesinlikle camiye gitmemektedir. Sultan Mahmud'un 1834'te Hacı Bektaş-ı Veli dergâhında yaptırdığı camiye o zamandan beri giren Alevi olmadığı bilinmektedir. Birçok Alevi, köylerine cami yapılmasına tepki koymuştur. İslam dünyasında Şii, İbadi, İsmaili, Kadiyani gibi fırkaların ibadethaneleri olmuştur. Bu inançta olanları Sünniler camiye gelmeye zorlayamazlar. Cemevlerini Aleviler ibadet mekânları görüyorlarsa, diğer insanlara düşen de bunu böyle kabul etmektir. Kabul etmeme, fiilî durumu değiştirmiyor. Zaten onlar bu konuda Sünnilerden fetva da istemiyorlar. Bu külliye, bir ayrıştırma başlatmıyor. Esasen mevcut olan derin bir ayrılığa rağmen bir arada anlayış içinde yaşayabileceklerini göstermeyi amaçlıyor. Birbirini kendi konumunda kabul etme anlayışına bina ediliyor. Birbirlerinin kimliklerini normal karşılarken, zaman içinde ortak paydalarını da görerek tecrübe paylaşımlarının olması kendilerine kalmış bir iş olacaktır. Bu külliyede onlar cemevlerine girip niyaz ve semahlarını, ibadet olarak saydıkları merasimleri yapabilirler. İslam dünyasında farklı akait fırkaları cami dışında ibadetlerini yapmışlar ve yapmaktadırlar. İtikadı aynı olan Sünniler bile ameldeki mezheplerine göre farklı mekânlarda ibadet etmişlerdir. Osmanlı dönemi öncesinden ta sonuna kadar Kâbe'de bile Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelî makamlarında ayrı cemaatler halinde namaz kılmışlardır. 1925'e kadar devam eden bu uygulama Sünniler arasında ayrıştırma sayılmamıştır. Şunu da hatırlatmaya gerek var: Bazıları, bu teklif sahiplerinin cemevlerinin her yerde cami bitişiğinde yapılmasını önerdiklerini sanıyorlar. Oysa sembolik anlamda sadece birkaç yerde bu beraberlik düşünülmektedir.

'Nesiller dinsizleşiyor...'

İşin can yakıcı bir tarafını, bu yerleşkenin temel atma töreninde konuşan bir Alevi dedesi dile getirmişti. Şöyle feryat etmişti: "Alevi nesilleri dinsizleşiyor. Lütfen bu müthiş yaraya bir çare bulunsun. Kendi inancımıza göre dini öğrenecek yer bulamayan çocuklarımız dinden tamamen uzak kalıyor." Toplumumuzda yaşanan bir gerçek olmasına rağmen, maalesef bu realiteyi gören fazla kimse yok. Unutmayalım, Aleviliği İslam dışında göstermek isteyenler var. Sünnilerden de var, Alevilerden de. Alevi inancı esas bakımından dinî bir inançtır; Marksizm, materyalizm, Kemalizm, sosyalizm, sekülarizm gibi ideolojik bir akım değildir. Fakat bilhassa Avrupa ülkelerinde bulunup sayısı az olmayan bu iddiadaki bazı Alevi dernekleri aktif durumdadır, sesleri çok çıkmaktadır. Kendilerini kışkırtan dış güçler de bulunmaktadır. Adını Hz. Ali'den alan, onun ve temiz Ehl-i Beyt'inin sevgisini esas alan, dolayısıyla Allah'a, Hz. Peygamber'e, Kur'an'a, ahirete inanan Alevileri İslam dışına çıkarmak mümkün değildir. Ama din konusunda cahilliğin olduğu bir ortamda, az önce işaret ettiğim çığlığın gök kubbeyi çınlattığı bir ortamda üzülerek söyleyelim ki bu çalışmalar yapılmaktadır. Böylesi bir dünyada bu diyalog ve anlayış çağrısına olumlu yaklaşma, ülkemizin bütünlüğünü düşünen sağduyu sahibi her insanın benimseyeceği bir tutumdur. Açıktır ki Alevilik bazı materyalistlerin Ali'siz Alevilik iddialarının aksine İslam'ın bir yorumudur. Onların ibadet yeri olarak tanımladıkları cemevlerine yasal çerçevede bir statü sağlanması bir ihtiyaçtır. Bu proje, mümkün uygulama şekillerinden biri olabilir. Bu da Alevileri Sünnileştirme olmadığı gibi, camiyi de cemevine dönüştürme değildir.