Hizmet Hareketi’nin nihai amacı

Fethullah Gülen’in İslam yorumunun ve esin kaynağı olduğu sivil toplum hareketinin anlaşılması için bugüne kadar en yoğun çabayı göstermiş olan akademisyenin ABD’nin Utah Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan M. Hakan Yavuz olduğu muhakkak.

Yavuz’un geçen yıl yayımlanan “Toward an Islamic Enlightenment: The Gülen Movement / İslami Aydınlanmaya Doğru: Gülen Hareketi” (Oxford University Press) adlı kitabı, bu alandaki son ve en kapsamlı çalışması. Muhakkak ki bu çalışmanın gerek Gülen’in görüşleri, gerekse Hizmet Hareketi’nin zaman içindeki evriminin irdelenmesi açısından son sözü söylediği, her açıdan doyurucu olduğu söylenemez ve eleştirilmeye açık yönleri vardır. Yazarın Gülen hareketi üzerine zaman zaman eleştirel beyanlarda bulunmuş olması, çalışmasını daha da dikkate değer kıldığı söylenebilir.

Başbakan Erdoğan’ın 17 Aralık’a kadar saygı ve takdirle andığı, ama Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk soruşturmasının, onun talimat verdiği savcıların ve polislerin eseri olduğu iddiasıyla, “yalancı peygamber, sahte veli, âlim müsveddesi” diyerek aşağıladığı Gülen’i ve “paralel devlet, çete, örgüt, gözü dönmüş Haşhaşiler” diyerek saldırdığı Hizmet Hareketi’ni tanımak için ne okuyabileceklerini soran yabancı dost ve meslektaşlarıma, Hakan Yavuz’un son kitabını tavsiye ediyorum. Tabii ki yerli olanlara da…

Kitaba başlığını da veren en dikkate değer argümanı şöyle özetleyebilirim: İslam’ın tek bir yorumu yoktur. Öteki tüm dinler gibi İslam’ın tarihi de, farklı yorumların tarihidir. Modernleşme ve globalleşme süreçleri, esas olarak iki farklı yoruma yol açmıştır. Modernleşmeyi reddeden köktenciler Kur’an’a, Hazreti Muhammed’in söyledikleri ve yaptıklarına dayalı katışıksız bir İslam’ı savunurlar. İslam’ın moderniteyle (demokrasi, insan hakları, inanç özgürlüğü olarak laiklik, farklı kimliklere saygı, ekonomik kalkınma ve bilimle) uyumunu savunanlar ise, İslam’ı katı ve bağnaz yorumlarından kurtarıp, Müslümanların manevi ve maddi ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yeniden yorumlamışlardır.

Aydınlanma, özünde, (Türkiye’de yaygın sığ anlayışla iddia edildiği gibi) dinin reddi değil, toplumun ve evrenin anlaşılmasında eleştirel aklın ve bilimin kullanılmasıdır. Türkiye’de Said Nursi ve Fethullah Gülen, daha insani bir toplumun kurulmasına yönelik toplumsal ve kültürel reformlar için, dinin yorumuna aklı ve bilimi uygulayan İslam düşünürleridir.

Gerek Türkiye’de gerekse dış dünyada üzerinde çok durulan bir soru Gülen ve hareketinin “nihai amacı”nın ne olduğu. Yavuz’un verdiği yanıtlar şöyle: “Bu araştırmanın ortaya koyduğu üzere, Gülen hareketinin amacı ne toplum üzerinde hegemonya kurmak, ne de Türk devletinin denetimini ele geçirmektir. Amaç, inananlar arasında, toplum, devlet ve insanlık katında ahlak ve fazilet duygusunu güçlendirerek toplumu ve siyaseti yeniden şekillendirmektir…” (s. 221)

“Hareketin temel siyasi hedefi, toplumu bireylerin ahlakî bilincini yükselterek dönüştürmektir. Hareket, ahlakî bilinci yükseltmek suretiyle, bürokrasiyi yaygın yolsuzluklardan arındırmak, devlet kurumlarının etkinliğini ve şeffaflığını arttırmak, devletin meşruiyetini güçlendirmek için kamusal iş ahlakını canlandırmak ve Anadolu halkının kenarda kalmış kesimlerine fırsat alanları yaratmaktır.” (s. 220)

Dinin kamusal alandan dışlanmasını savunan otoriter laiklik yanlılarının, İslam köktencilerinin, Kürt milliyetçilerinin ve bir kısım Alevilerin Gülen ve hareketine yönelik eleştirileri ele alan bölüm, kitabı daha da okunur kılmakta.