İmralı sabotajı

İşin doğrusu İmralı görüşmelerinin sızdırılması, Uludere gibi bir provokasyonu hatırlatıyor. Zannediyorum bu sabotajı yapanlar, ‘meseleler konuşulur olmaktan çıksın, tartışmalar makul düzeyde kalmasın, ümitler kesilsin’ diye hesap ediyor. Konuşmanın, tartışmanın bittiği yerde de geriye kan ve gözyaşından başka bir şey kalmıyor.

Kim sızdırdı, tartışmaları bir tarafa bırakılıp Abdullah Öcalan’ın ne söylediğine bakıldığında, ‘karmakarışık bir portre ile nasıl bir süreç yürütüleceğini’ merak ediyor insan. Kim ne istiyor, kim ne diyor, anlamak o kadar zor ki... Bir bakıyorsunuz Öcalan, hükümete ve istihbarat servislerine sahip çıkıyor, onlara yapıldığını iddia ettiği darbeleri İmralı’dan engellediğini ileri sürüyor. Diğer taraftan ‘istedikleri yapılmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacağını, eskisi gibi de yaşamayacaklarını, savaşın biçimini değiştireceklerini’ söylüyor. Bir taraftan da Başbakan’ı töhmet altına alacak tarzda “Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz.” diyor. Bu cümle bile tek başına, Milliyet gazetesinde yayımlanan bu metnin provokasyon amacıyla piyasaya sürüldüğünü gösteriyor. Sözüm ona Başbakan Tayyip Erdoğan’ı, ‘başkan olmak için Öcalan’la anlaşma yapıyor’ töhmeti altına alacak bu ifadelere yer verip, görüşmelerin bir an önce bitirilmesini amaçlıyorlar. Yani operasyonu, Başbakan’ın en hassas olacağı konular üzerinden yürütüyorlar.

Hele Öcalan’ın ‘hizmet’le ilgili sözlerini duyunca insan dehşete düşüyor. Sanki Abdullah Öcalan, Türkiye’yi düşünmekten başka derdi olmayan bir vatanperver; bütün hayatını yaşatma ideali uğruna heba edenler ise ülkeyi yıkmaya çalışanlardan başkaları değil.

Hele Öcalan’ın ‘hizmet’le ilgili sözlerini duyunca insan dehşete düşüyor. Sanki Abdullah Öcalan, Türkiye’yi düşünmekten başka derdi olmayan bir vatanperver; bütün hayatını yaşatma ideali uğruna heba edenler ise ülkeyi yıkmaya çalışanlardan başkaları değil.

Bugüne kadar çözüm adına ne zaman bir girişim olsa ince bir zekâ sabotaj yapıyor. 1993 yılından bu yana her kritik süreç, bir gizli elin müdahalesiyle sabote edildi. En son Reşadiye ve Silvan saldırıları bu türden operasyonlardı. Güvenlik güçlerinin, bölgede böyle provokasyonlara müsaade etmiyor hale gelmesi üzerine Uludere faciası gibi şeytanın bile aklına gelmeyecek bir yola başvurdular. Şimdi de İmralı görüşmeleri sızdırılarak hükümetin ve kamuoyunun sinir uçlarına dokunuyorlar.

Umut ederim ki bu tür sabotajlara artık fırsat verilmez. Kamuoyunun sinir uçlarına yönelik saldırılarla her daim akim bırakılan barış ortamı bir kere daha akamete uğramaz. Ancak bu görüşmelerin terör merkezli görüşmeler olması çok önemlidir. Kürt meselesi merkezli olamaz çünkü PKK bütün Kürtleri temsil etmiyor. Kürt meselesini PKK ile müzakere etmek bugüne kadar ısrarla terör örgütü ile arasına mesafe koymuş Kürtlere PKK’yı adres olarak göstermekten başka bir işe yaramaz. Bunun içindir ki Kürtlerin siyaseti, geleceği vs. PKK ile konuşulmaz.

PKK meselesi hem Türkiye’nin, hem Kürtlerin hem de bütün bölgenin ruhunu fena halde yormuş durumda. Üstelik bir geleceği de yok. Tarihin sağladığı şartlarla her geçen gün ekonomik ve siyasi açıdan güçlenen bir ülkeye rağmen uzun vadede bir şey yapılamaz.

Bu ülkede yaşayanlar olarak artık terör istemiyoruz, kimsenin dilinden, kimliğinden, aidiyetinden dolayı kınanmasını, ötekileştirilmesini istemiyoruz. Aynı şekilde PKK terörünün de kendinden başkasını ötekileştiren tavrına müsaade edilmemesini bekliyoruz.