Alman medyası iddialara duyarlı, cevaplara duyarsız

Türkiye’nin kaynaklık ettiği Hizmet hareketi icraatlarıyla görünür hale geldikçe sevenleri hızla artıyor. Doğal olarak buna paralel eleştiri ve iddialar da artış gösteriyor. Bu eleştiri ve iddialara baktığımızda hakkında birbirine taban tabana zıt iddialar ileri sürülen dünyada ikinci bir Hareket yoktur diyebiliriz.

Türkçü olmakla suçlanan hareket, Türkiye’de bilinen Türkçüler tarafından acımasızca eleştiriliyor. Hatta bu kişilerce hedef tahtasına oturtulmuş bulunuyor. Şeriat düzeni getireceği iddiası da ileri sürülen Hareket hakkında Türkiye’nin meşhur İslamcı yazarları tam tersine iddialar seslendiriyorlar. Hatta bunlardan bazıları Hareket’i İslam’ı tahrif etmekle bile suçlayabiliyorlar.

Hizmet’in Güneydoğuda içinde bizzat Kürtlerin çalıştığı STK’larla yaptığı eğitim faaliyetleri Kürtler tarafından çok seviliyor ve destekleniyor. Hareket, Kuzey Irak’ta tamamen Kürtlere yönelik Kürtçe eğitim veren lise ve üniversiteler açmış bulunuyor. Fakat buna rağmen Hareket, çözüm sürecine, barışa karşı olmakla, Kürtleri asimile etmeye hatta yok etmeye çalışmakla (Almanya’da en çok seslendirilen iddia) itham edilebiliyor.

Bir kesim Hizmet Hareketini Amerika’nın güdümünde ılımlı İslam propagandası yapmakla suçlarken, bir başka kesim ise dünyanın en tehlikeli (bu iddia da Almanya’da yazılıyor) İslamcı hareketi olduğunu ileri sürebiliyor.

Şiddetin her türlüsüne yüzde 100 karşı olan hareket istisnalar haricinde sokak hareketlerini de tasvip ve teşvik etmiyor. Bu yüzden bir kesim Hareketi pasif olmakla, sokak hareketlerini engellemekle suçlarken, diğer bir kesim Gezi parkı eylemlerinin arkasında Hizmet hareketinin olduğunu ileri sürebiliyor. Harekete bağlı polislerin gezi eylemcilerinin çadırlarını yaktığını iddia edenlerle, gezi eylemcilerini Harekete bağlı savcıların serbest bıraktığı iddiaları aradaki bariz çelişkiye rağmen bazen aynı medyada yazılabiliyor.

Fethullah Gülen Hocaefendi 1990 öncesinde AB’ye destek veren ilk Müslüman âlimdi. Sayın Gülen aynı zamanda, müslüman kesimlerin demokrasi hakkında olumlu söz sarf etmediği Türkiye’de 1994’de “Demokrasiden dönüş yok” deme cesaretini gösteren kişiydi. Sonrasında İslami kesimden gelen ağır tepkilere rağmen geri adım da atmadı. Şimdi aynı çizgiye gelenler sayın Gülen’i ve Hizmet hareketini “Soros benzeri darbe destekçisi bir yapı” olmakla suçlayabiliyor.

Fethullah Gülen Hocaefendi azınlık ve diğer din mensuplarıyla da diyaloğu başlatan İslam dünyasındaki ilk isimdir. Birçok İslamcı tarafından ağır bir dille eleştirilen ve hatta dinden sapma olarak görülen diyalog faaliyetleri 2001 sonrasında büyük kesimin kabul ettiği bir olgu haline geldi. Fakat buna rağmen Hareket bazı kesimlerce azınlıkların en büyük düşmanı olarak lanse edilebiliyor.

Hocaefendi, inançlı insanlar da devletin her kademesinde görev almalı, bir insanın kendi devletinde görev yapmasını “sızma” olarak nitelemek haksızlık ve saçmalıktır diyor. Onun teşvikiyle kurulan okulların eğitim sistemi ve o okullardan mezun olanlar takdir ediliyor. Fakat anlaşılamayan bir mantıkla şimdilerde bu kişilerin resmi prosedürlere uygun olarak devlet birimlerinde görev yapmaları kadrolaşma olarak yaftalanabiliyor. Mezun olanların başka ülkeleri olmadığına göre, bu kişilerin kadrolaşmamak için “devlette çalışmamak” gibi garip ve mantıksız bir açmaza sokulduğu düşünülmüyor.

Ergenekon sürecinde Başbakan Erdoğan savcı ve polislere 5 yıl boyunca “sonuna kadar gidin, arkanızdayım” dedi. Sayın Başbakan’ın bu sözünü yerine getiren savcı ve polislere “Başbakana rağmen sonuna kadar gitmeye kalktılar” ithamında bulunmanın ve “Başbakanı değil başkasının sözünü dinlediler” gerekçesiyle suçlanmalarının mantığını anlamak mümkün değildir. Soruşturma görevinden el çektirilen bu kişilerin, binlerce klasörlük belgelerle suçlanan bir derin yapıyı sonuna kadar soruşturmaktan başka “suçları” kamuoyuna açıklanmış değildir. Şimdilerde bu kişilere hangi kriterle yapıştırıldığı bilinmeyen “cemaatçi” etiketi garip bir çelişki olarak hem İslamcı hem Ergenekon taraftarı yazarlarca dillendirilmektedir. Devletin daha demokratik olması için kendilerini riske eden bu masum insanların etiketlenip öcüleştirilmeye çalışılması, kariyerlerine darbe vurulması medyatik bir infazdan başka şey değildir.

Her kesimden gelen sivil anayasa ve özgürlükçü demokrasi faaliyetlerine destek veren Hizmet Hareketinin bazı parti ve kişilerle ittifak yapmaya, Türkiye’de iktidara ortak olmaya çalıştığını iddia edenler “Böyle bir şey olursa Hareket 140 ülkedeki faaliyetlerini o ülkenin insanına nasıl anlatacak, bu durum Türkiye dışındaki bütün faaliyetlerin sona ermesi manasına gelmez mi?” sorusuna ise cevap veremiyorlar.

Bu gerçek dışı iddiaları dile getirenler iddiaları ispatlamak yerine “böyle şeylerin ispatı olmaz” yaklaşımı ile benzer şeyleri dile getirmeye ve yazmaya devam ediyorlar. Ve bu iddialar birkaç yıldır Alman medyası kanalıyla Almanlara da ulaşıyor.

Bu yazı bu hatalı, insafsız ve çelişkili tavra kısmen ayna tutmaya çalışıyor. Daha detaylısını Almanca olarak okumak isteyenler Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın 13 Ağustos 2013 tarihli açıklamasını “http://dtj-online.de/hizmet-bewegung-wehrt-sich-gegen-diffamierung-und-schafft-klarheit-2901″ adresinden bulup okuyabilirler.

Gerçeğin eninde sonunda mutlaka ortaya çıkmak gibi kaçınılmaz bir huyu vardır.