Kendi Ruhumuzu Ararken..
Başlıkta gördüğünüz “Kendi Ruhumuzu Ararken”, Hocaefendi’nin çok ilgi gören yeni kitabının adıdır. 29O sayfalık kitapta yer alan soru cevaplardan (Müslüman olarak ölebilme) sorusuna verilen cevabın yerimizin alacağı kadarını kısaltarak sunmaya çalışacağım.
Soru: Müslüman olarak yaşayıp Müslüman olarak ölmek için insanın alacağı ilk tedbir, en başta neler olabilir?
Evvela, bir insanın Müslüman olarak yaşaması, onun Müslüman olarak ölmesi için ilk önemli şarttır. Bir hadis-i şerifte Efendimiz “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz.” buyurur. Yani öbür âlem, burada mü’minin ölüm halindeki durumuna göre şekillenmektedir. Ölüm halindeki durumu ise, mü’minin yaşadığı hayat çizgisinde cereyan eder.
- Bir hayat fevkalade nezih ve üst seviyede temiz yaşanmış, her dem Rab’le irtibat korunmuş, kafa ve ruhtaki her gudde ve fakülteye Allah’a ait iman ve ruh işlenmiş ise, bu dünyadan göçme hali de -Allah’ın tevfik ve inayetiyle- aynı düzgün istikamette sonuçlanacaktır.
- Buna mukabil, iman ve İslam mevzuunda inkişaf etme azim ve gayretine girmemiş, derinleşme gereği duymamışsa bu defa da o insan, öyle bir boşlukla bu dünyadan göçüp gidecektir. Hafizanallah.
Seleften imanda öyle inkişaf eden kimseler olmuş ki, vefat ederken adeta kanatlanıp uçmuşlar. Onlar hayatları boyunca imanla, Kur’an’la öylesine meşgul olmuş, ona öylesine gönül vermişler ki, komada dahi olsalar gürül gürül Kur’an okumuş ve dilleri Hak adına hiç susmamıştır. Zira iman ve İslam onlar için bir şuuraltı olmuş ve adeta onların bir iç melekeleri, dinamosu haline gelmiştir.
- Hayatında Kur’an’ın, namazın böylesine büyük bir yeri olan Müslüman için ölüm anında en tatlı şey, Rabb’isinin huzuruna, başını yere koyup secdede iken varmasıdır. Hadiste bildirildiği üzere, insanın, Rabb’ine en yakın olduğu an secde anıdır. İşte böyle bir insan secde halinde ruhunu Rabb’ine teslim etmeyi büyük bir iştiyakla ister. Nitekim Buhari mütercimi Ahmet Naim Efendi de böylesine derin bir iştiyakla secde halinde gidenlerden olmuştur.
Burada akla şöyle bir soru da gelebilir:
- Böyle Müslüman olarak ölmek elimizde mi?”
Unutmamalıyız ki, mü’minler olarak elimizdeki imkânları kullanma mecburiyetindeyiz. Bir kere sevap sevabı doğurur. Hayırdan da hayır doğar, hayır hayrı netice verir. Mesela, Allah, sadaka veren bir mü’minin kalbini yumuşatır ve ona ibadet aşkı verir. Ondaki bu ibadet aşkı, yeni hayırlar yapma aşkını doğurur. Böylece Müslüman olarak yaşaması, Müslüman olarak ölmesi sonucunu sağlar.
Bu konuda önemli bir husus da, imanı koruma hassasiyeti olmalıdır:
- İnsanın Rabb’ine olan imanı, hayatı boyunca ruhuna öyle işlemeli ki, şeytanın eli, o imanı onun içinden söküp atmaya yetmemeli ve kendisine toslayan tüm tereddüt ve şüpheler onun imanını hiçbir şekilde sarsamayacak hale gelmelidir.
-Bunun için insanın günlük hayatında imanını kuvvetlendiren tefekkür derinlikleri olmalıdır. Mesela, bizim Allah inancı mevzuunda kanaatimize çok şükür bir tek delil dahi yeter. Rabb’imize -inşaallah- öyle inanmışız ki, aksine asla ihtimal vermiyoruz; fakat yine de bu inancımızı öyle takviye etmek gerekir ki, karşımıza bin felsefe çıksa, müspet fenlerin inkara götürücü yüzlerce pozitif neticelerini anlatsalar, bin tane ışık oyunlarıyla gözlerimizi bağlayıp başımızı bulandırmak isteseler, bizler O’na, ilmin takviyesiyle muhkem kaziyeler halinde öyle inanmalı ve öyle sağlam durmalıyız ki, iman mahallimize ne insî, ne de cinnî şeytanların eli ayağı ulaşamamalıdır.
- Hatta, iman sadece kalbimizde kalmamalı, adeta damarlarımızdaki kanın içinde dolaşmalıdır. Aleyhissalatüü vesselam Efendimiz’in ifadesiyle:
-Şeytan insanın damarındaki kanın içinde dolaşır, alyuvarlara ve akyuvarlara biner, kalbine uğrar, fitne sokar, beynine girer, kafasını karıştırır. Öyle olunca, iman da, mü’minin kanı içinde öyle dolaşıp hareket etmelidir ki, şeytan her yerde imanın sarsılmaz gücüyle karşılaşıp boğulmalı, iman adeta bizim sırrımıza girmeli, hafamızı fethetmelidir.
- Evet, bizler Rabb’imizle öyle sıkı bir irtibat içinde olmalıyız ki, başkaları bunu anlayamamalı, şeytan dahi ona muttali olmamalıdır. Bu sarsılmaz irtibatı sadece Rabb’imiz bilmeli, bizim de kalbimiz sezmelidir!..
- tarihinde hazırlandı.